Dün bu sütunda yayınladığım "Tantan'dan Gülen'e Devlet Koruması" başlıklı yazımla ilgili olarak Yurt Partisi Genel Merkezi'nden e-posta yoluyla bir açıklama geldi..
Yurt Partisi'nin maaşlı elemanı olduğunu tahmin ettiğim Mehtap Sırmagül adlı bir kişinin mail adresinden gelen ve Sadettin Tantan'ın ağzından yapılan açıklamayı aynen yayınlıyorum:
YURT PARTİSİ GENEL BAŞKANI SADETTİN TANTAN: KORUMA YALANINI KİMLERİN GÜNDEME GETİRTTİĞİNİ BİLİYORUM, FETÖ’YLE VE KRİPTO FETÖ’CÜLERLE MÜCADELEM HEP SÜRECEKTİR
Bugün gazetenizde Ömer Alpdoğan’ın köşesinde (http://www.cukurovabarisgazetesi.net/yazar/tantandan-gulene-devlet-korumasi-1678.html) defalarca yalanladığım ve kripto FETÖ’cülerin her gün ısıtıp ısıtıp kamuoyu gündemine getirdiği koruma yalanıyla ilgili bir kez daha anlamanız için şu açıklamayı yapıyorum: "Göreve geldiğimde baktım Fetullah Gülen'e ABD'de koruma verilmiş. Bakan olunca bir yıl uzatma yazısı önüme geldi. Hemen iptal ettim.
Bir aylık uzatma süresi vererek, korumanın dönüşünü sağladım.”
GERÇEK ŞU:
"Göreve geldiğimde baktım Fetullah Gülen'e ABD'de koruma verilmiş. Bakan olunca bir yıl uzatma yazısı önüme geldi. Hemen iptal ettim. Bir aylık uzatma süresi vererek, korumanın dönüşünü sağladım. Benden önce verilmişti, ben iptal ettirdim. Kayıtlarda Gülen'in 1996 yılında 'İBDA-C beni tehdit ediyor' diye dilekçe verdiği ve kendisine koruma tahsis edilmesini istediği yer alıyor.
İstanbul İl Koruma Komisyonu, 14 Mayıs 1996 tarihinde aldığı kararla Gülen'e 1 yakın koruma personeli verilmesini kararlaştırdı. Yaklaşık 5 ay polis tarafından korunan Gülen, daha sonra koruma sayısının artırılmasını istedi. Bunun üzerine 2 polis daha verildi ve böylece Gülen'in 3 yakın koruması oldu. Başkomiser Ahmet Akgün, 1996-1999 yılları arasında sürekli Gülen'in yanında yer aldı.
Yakın koruma olarak giden polislerin, görev süresini uzatmak için bulundukları şehirlerde 4 ve 8 hafta sağlık raporları aldıkları belirlendi. İşte ben de o korumaya bir aylık uzatma süresi vererek, çünkü prosedürler öyleydi korumanın dönüşünü sağladım.” Bu da benim Tantan'a notum… Tantan'ın ve Yurt Partisi görevlisinin iyi anlayabilmeleri için bir kez daha belirteyim.. Ben sayın Tantan'ın bahsettiği dünkü yazımda, Tantan'ın "Olur"unu taşıyan 12.06.1999 tarihli B.05.İ.EGM.0.71.01.02 sayılı resmi yazının fotokopisini yayınladım.. Yani Sayın Tantan'ın ıslak imzası bulunan belgenin fotokopisini…
Doğrudur, Fetullah Gülen, Sadettin Tantan'ın İçişleri Bakanlığa getirilmesinden iki ay kadar önce Amerika'ya gitmişti.. Fetullah Gülen'in Amerika'ya gidiş tarihi: 21 Mart 1999 Sadettin Tantan'ın İçişleri Bakanı olduğu tarih: 29 Mayıs 1999..
Tantan, bir yıllık uzatmayı bir aya indirdiğini ve koruma polislerinin yurda dönmelerini sağladığını söylüyor.. Tantan'ın doğruyu söylediğinden kuşkum yok ama tatmin edici değil..
Tantan'ın açıklamasının ekinde, o bir yıllık uzatmayı iptal ettiğinin belgesini de eklemesini beklerdim..
Hala da bekliyorum.. Tantan, o belgeyi gönderirse memnuniyetle yayınlayacağım..
Eğer, göndermezse, söyledikleri havada kalmış olacaktır..
***
Yeni parti MHP'yi etki etmeyecek
MHP düşmanlığı tescilli bazı çevreler, Meral Akşener'in kuracağı yeni partinin MHP'nin tüm oylarını alıp götüreceğini, MHP'nin tabela partisine dönüşeceğini iddia ediyorlar..
Ancak, durum hiç de öyle görünmüyor.. Tabbi ki, MHP'den Meral Akşener'in partisine geçecekler olabilir..
Zaten bu tipler aylar öncesinden MHP ile ilişkilerini kesmiş durumdalar.. O tiplere yakın bazı kişilerin de yeni partiye geçeceğini tahmin etmek de kehanet sayılmaz.. MHP'nin tabanının partisine sahip çıkacağını anlamanın en güzel yolu, önümüzdeki seçimlerde belediye başkanı, meclis üyesi adayı olmak isteyenlerin sayısının fazlalığıdır..
Daha şimdiden, yaklaşık 2019'da yapılacak beçimler için çok sayıda MHP'li kolları sııvamış durumda..
Adaylık çalışması yapmak için partideki görevlerin şimdiden bırakan o kadar çok insan var ki.. Halbuki, hiç öyle mecburiyetleri yok..
Yasalar seçimlerden üç ay öncesine kadar görevlerini sürdürme imkanı sağlıyor..
Ancak, adaylık düşünen ülkücüler şimdiden partideki görevlerini bırakıp, seçim çalışmalarına başlıyor..
***
Atatürk'ten çok sıcak bir anı: MUSTAFA HESABI ÖDEMEDEN NEREYE GİDİYORSUN ?
Ankara’da havanın kapalı olduğu sıkıntılı bir kasım akşamı, Avrupa üzerinde savaş rüzgârları esmekte, genç Cumhuriyet kalkınma, büyüme ve gelişme çabaları içinde hedefe doğru ilerlemektedir. Mustafa Kemal hem mahalle hem de okuldan arkadaşı Nuri Conker ile Çankaya’da konuşmaktadır.
Nuri Conker, ölene kadar Atatürk’ün kadim dostu kalmış, albaylıktan emekli ve paşalık dahil hiçbir mevkii kabul etmemiş gerçek sırdaş ve dosttur. Mustafa Kemal, hasta olduğunu ve artık sonunun geldiğini de sanki hissetmektedir. Kadim dost Nuri Conker, arkadaşının devlet meseleleri, kişisel sıkıntılar ve hastalığı ile bocaladığını sezer. Biraz konuları dağıtmak ve havayı değiştirmek ister.
Konuşma İstanbul’a ve gençliklerine kadar gelir. İstanbul özleminden ve arada sırada uğradıkları Tünel’deki Apostol’un yerinden bahsederler. Gençliklerinde Harbiye ve sonra Akademi’deki günleri anarlar. Sık sık Tünel’e gidip kafa çektikleri, hatta paraları olmadığı zaman hesaba yazdırdıklarından söz ederler. Arada da birlikte piste fırlayıp Rumeli havaları eşliğinde zeybek oynamak akıllarına gelir. Neşelenirler. Söz doğal olarak hanımlara gelmiştir. Cumhurbaşkanı keyiflenmiştir.
Hastalığını da unutmuştur sanki. Nuri Conker’in aklına parlak bir fikir gelir, der ki: “İster misin Mustafa, atlayıp trene gizlice İstanbul’a gidelim, önce Boğaz’da gezeriz, sonra ver elini Beyoğlu, Apostol’a uğrarız... Kimse görmeden döner geliriz.” Mustafa Kemal çok sevinir. “Nasıl yaparız” der.
Nuri Conker kararını vermiştir. Her şeyi ayarlar. İstiklal Savaşı’nda orduya cesaret veren Conk Bayırı’nın alınmasının mimarı bu kahraman asker için İstanbul operasyonu, çocuk oyuncağıdır.
İstanbul ekspresinde üç kompartıman alınır. Kimseye sezdirmeden gece trene binilir. İstanbul’a gidilir. Hafif de tebdili kıyafet vardır tabii…
Haydarpaşa’da Nuri Conker’in bir arkadaşı karşılar ve ver elini Boğaziçi. Orada gezerler, yürürler, denizi seyrederler. Boğaz havasını ciğerlerine çekerler. Sonra da Beyoğlu’na, Tünel’e gelince de doğrudan Apostol’un yerine giderler...
Saat 17 olmuştur. Artık yeni yeni herkes gelmeye başlamıştır. İstanbul’da eğlence yerlerini işletenler işlerini iyi bilirler.
Özellikle Rumlar, Osmanlı’dan kalma gelenek ve görenekleri ile hizmetin piridirler. Apostol, Nuri Conker ile göz göze gelir. Tanımıştır, Atatürk’ü eski müşterisi ve dostunu, çok sevinir. Nuri Conker, “Sakın bozma” der. “Eskisi gibi davran, gelenleri de çevirme, sadece bizimle garsonlar hariç, kimse fazla ilgilenmesin, hafifçe demlenelim.”
Akşam ilerlemekte, keyif ise artmaktadır. Mustafa Kemal ise gençlik günlerine döndüğü için çok mutludur. Arada merak edip, Nuri Conker’e de sormaktadır.
“Galiba bizi hiç kimse tanımadı!” Nuri Bey’in tek endişesi içeriye girip çıkan birilerinin dışarıda bu olaydan söz etmeleridir.
Apostol güvence verir, “Sen merak etme Paşam”.
Artık sıra Rumeli türkülerine, çalmaya oynamaya gelmiştir... Bütün taverna şarkı, türkü söylemekte oynamakta hatta Atatürk bile artık dans etmekte ve türküleri mırıldanmaktadır.
Mustafa Kemal ise oyunu sezmiş ama artık o da bozmamakta eğlenmeye devam etmektedir. Kadim dostunun da kıyağının farkındadır.
Dostluk da bu değil midir zaten.
Ayrılma zamanı gelmiştir.
Haydarpaşa’dan trene binilecektir, erken kalkmak gerekir. Ayağa kalkar Mustafa Kemal, madem kimse onu tanımamıştır, o da kapıya yönelir. Arkasından bağırır Apostol: “Mustafa hesabı ödemeden nereye gidiyorsun?”
Döner, “Yaz hesaba bre Apostol!” der. Bunlar bir sarılırlar birbirlerine ve ağlamaya başlarlar. Bu arada bütün taverna ayağa kalkar ve alkışlar, hep bir ağızdan bağırırlar.
“Bizim Mustafa, seni bırakmayacağız ama sen de bizi bırakma, daha sık gel."