'Derhal çözüm aşaması'na gelmek, meselenin özünden uzaklaşmak ve onlarca yıldır örülerek uygulanan politikaları görmezden gelerek ve hatta katkı vererek ortaya çıkan sonuca ilişkin suyun akışına kapılarak tavır almak, seçmen tarafından inandırıcı bulunacak mıdır, öncelikle sorulması gereken soru bu. Güçlü ikilemler karşısında davranışlarını ahlak ilkelerine ya da düzenli bir düşünceye göre değil, kişisel çıkarlarına en uygun düşecek biçimde ayarlayan tutuma oportünizm deniyor. Seçmen arasında ise buna rüzgarın estiği tarafa göre bağrını açmak deniyor olsa gerek. Kitleleri gerçekten ikna edebilmek için ise samimi bir özeleştiri ve çıkarlara göre değil, ilkelere göre dizayn edilmiş bir politikanın sözünü vermek gerektiğini düşünüyorum.
Toparlayacak olursam, AKP/MHP bloğundan kopan seçmenler için Erdoğan'a karşı koçbaşı olarak İYİ Parti'yi kullanması salık verilen, yine Erdoğan sonrası Erdoğan rejimi için kurulan DEVA, Gelecek gibi partilere siyaset alanı açtırılan CHP ve buna karar veren Kılıçdaroğlu, araştırma şirketlerinin simülasyonlarıyla mı, danışmanları aracılığıyla mı yoksa başka gerekçelerle mi ikna edildi ya da ikna oldu veya kandı, kandırıldı bilmiyoruz.
Ama emin olduğumuz şey, başta CHP seçmeni olmak üzere halkın, sadece Kılıçdaroğlu üzerinden değil, bir bütün olarak, devrimciler ve sosyalistler dışında kalan kümedeki siyasetçiler tarafından geçmişte de kandırıldığı ve artık kanmaya pek niyetli olmadığı gerçeği.
CHP ve Millet İttifakı kadrolarında bunun çok örneği olsa da, bugünün popüler konusu olan sığınmacılarla ilgili en açık örneklerden birisi, mülteci karşıtı bir dil için ikna edilen CHP 'nin eski Genel Başkanlarından Hikmet Çetin. Bugün dünyanın ve en çok da Türkiye'nin başına bela olan Afganistan ve Pakistandan kaynaklanan göçün nedeni olan politikaları, ABD/NATO adına Afganistan valisi olarak uygulayan Hikmet Çetin'di. Bu işgal aynı zamanda Pakistan'ın da Talibanlaşmasına yol açtı ve batı, bu iki ülkede ortaya çıkan göç dalgasını, şimdi Kılıçdaroğlu aracılığıyla siyaseten bir figür olarak yeniden karşımıza çıkan eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'na imzalattığı geri kabul anlaşmasıyla, bir hendek olarak kullanılmak üzere Türkiye'ye gömdü. Aynı Davutoğlu'nun, Akdenizi çevreleyen Tunus, Cezayir, Libya, Mısır ve Suriye'nin (ve elbette Türkiye'yi de kapsayan) parçalanmasına dönük BOP operasyonunda ihvancı bir yaklaşım içinde olduğunu ve Suriye'den akan milyonlarca insanın yerini yurdunu terk etmesine yol açan savaşın oyuncularından olduğu da biliniyor. Yine CHP'nin koruması ve yancısı olarak TBMM'ye sokularak gelecek dönemde tüm bu politikaların savunucusu olarak etiketlenen Babacan'ın da Irak'a yapılacak saldırı öncesinde yardım ve yataklık için pazarlık yaptığı da sır değil.
Sonuç olarak, CHP başta olmak üzere ülkemizdeki tüm partilerin, devrimci ve sosyalist olanların dışında, yaratttığı ya da ortağı olduğu resim bu ve örtmek için de çaba gösterirlerken, üretememe, yoksulluk ve göç gibi sorunları ortaya çıkaran nedeneleri ve bunu yaratan politikaları ve uygulayanları bir tarafa koyarak, şimdi sadece bunun yarattığı psikoloji ile şekillenen veya şekillendirilen oy tercihlerine talip olmak ve bunun geçerli bir yöntem olduğuna inanmak ya da kitleleri buna ikna etmeye çalışmak, iktidara yerleşmek için yeterli olacak mı hep birlikte yaşayarak göreceğiz.
Ben Kılıçdaroğlu'nun CHP'yi bir avuç oligarka teslim ederek yukarıda bir kısmını anlattığım politikaları izlemek yerine, şimdiye kadar tüm yaptıklarının tam zıddı olan, sadece ülkemizde değil bölgemizde ve belki de dünyada milyarlarca insanın daha müreffeh daha özgür bir gelecekte yaşama kavuşmasını sağlayacak politikaları savunmasını ve bunu uygulayacak temsil iradesine talip olmasını ister(d)im. Bu, milyarlarca insanın arasından belki de birkaç tanesinin karşısına ancak yüz yılda bir çıkabilecek fırsat ve hala elinin altında duruyor. Özeleştiri ve gerçeğe dönüş için hala zaman var. 28 Mayıs, sadece ülkemiz için değil, Kılıçdaroğlu için de son fırsat, son çıkış. (SON)