Daha önce defalarca yazdığım için uzun uzun tekrar etme gereği duymuyorum ancak Çin'in (ve Rusya'nın) devlet kontrollü kapitalizmiyle küresel ticaret finans ve hukuk sistemlerinin açıklarını kullanıp büyük (ve Amerikalılara göre haksız) bir avantaj sağlayarak küresel bir güç haline gelmesi ve ABD'ye meydan okuması, ABD yöneticileri ve yönetim aklı üzerinde soğuk bir duş etkisi yaratarak bugünün küresel gelişmelerine zemin hazırladı.
Milli bir bağı olmayan, parasını verdiğiniz sürece herkese her şeyi yaptırabildiğiniz sermaye ve bunun uzantıları olan 'bağımsız' ticaret hukuk finans kurumları, milli güvenliği tehdit eder hale geldi. Çin pazar büyüklüğü sebebiyle istediğini yaptırabildiği için Amerikan teknolojilerini, Amerikan finans sistemini, Amerikan bankalarını kullanarak ABD'ye meydan okuyor, Rusya batıda yetişmiş ekonomistleri eliyle batının finansal araçlarını ve hukuk sistemini kullanarak batının yaptırımlarına direniyor. Gelinen noktada ekonomi yönetimi artık ulusal güvenlik stratejisinin bir parçası haline geldi ve ekonominin devletten bağımsız olduğu görüşü tarihin çöplüğünde yerini aldı.
Takip edenler için uluslararası basın, düşünce kuruluşları, kurum ve kuruluşlar, bu ana çerçeve ekseninde dönüp durmakla birlikte bundan başka bir konu konuşmaz hale geldi. Bugünlerin en popüler konusu, ABD'nin, sınırları içerisinde yenilenebilir enerji üretimi alanında çalışan şirketlere çok büyük teşvikler ve vergi indirimleri vaat ederek 'müttefiki' olan Avrupalı ve Asyalı ülkelerin şirketlerini dahi kendine çekiyor olması.
Öyle ki, ABD'nin farklı eyaletlerinin yetkililerinden oluşan heyetlerin son 6 aydır Avrupa ülkelerini turlayarak yenilenebilir enerji alanında çalışan şirketleri 'ayartmaya' çalıştığı, birçok şirketin ABD'ye taşınması sonucu Avrupa yenilenebilir enerji sektörünün rekabet avantajını kaybetmekte olduğu, çeşitli Avrupa ülkelerinin ve Avrupa Komisyonu'nun, bu agresif ve uluslararası ticaret kurallarına aykırı stratejisi sebebiyle ABD'yi Dünya Ticaret Örgütü nezdinde şikayet etmeyi planladığı Avrupa ve ABD basınının gündeminden inmiyor.
Tabii yanlış anlaşılmasın, özel sektöre verilen bu teşvikler, bizimkilerin anladığı gibi sermaye gruplarını semirtmek üzerine kurulu değil; belirlenen stratejik sektörlerde devlet müdahalesiyle gelişme amaçlayan bildiğiniz kamucu bir program.
Küresel ticaretin ulusal korumacılığa döndüğü, ekonominin jeopolitik bir kaldıraç haline geldiği, Amerikan Başkanı bir yandan kendi enerji şirketlerini 'milli' olmamakla suçlayıp onları dizginlerken diğer yandan teknoloji şirketlerinin üretimini kendi topraklarına çekmek için bazen havuç, bazen sopayla çalıştığı, Atlantik'in iki yakasının Dünya Ticaret Örgütünde davalık olduğu bir dünyada yabancı sermayeye şirin görünüp sıcak para çekerek büyümeye çalışmak aptallık değilse çok büyük bir saflık alametidir.
Dikkat ettiyseniz bu politikaların aslında temelden sakat olduğu ve diğer tüm şartların uygun olması halinde dahi yoksulluk ve gelir adaletsizliği üretmek dışında bir getirisi olmadığından bahsetme gereği bile duymadım. Bu sistemin uygulandığı son 40 yılın çoğunda bağımsız olan Merkez Bankasına, görev yapan 42 maliye/ekonomi bakanının belki 40 tanesinin yatırımcılara göre hiç de fena olmayan özgeçmişlerine rağmen ülkenin burnunun düzlüğe çıkamamasından bahsetmiyorum dahi...
Ya da dünyada son 40 yılda ücretli kesimlerin reel ücretlerinin bir gıdım bile artmamasından, gelişmiş ülkelerde dahi genç nesillerin ev alamaz hale gelmesinden, maaştan maaşa yaşamalarından, gelir adaletsizliğini ölçen Gini katsayısının tüm dünyada son 40 yılda gittikçe artmasından vs. bahsetmeye gerek duymuyorum.
Vurgulamak istediğim, bugün bulunduğumuz ve Babacangillerin ekonomik görüşleri bir zamanlar değerli ve geçerliymiş gibi davrandığımız paralel evrende dahi günümüz konjonktürü sebebiyle bu modelin artık işleme ihtimalinin kalmamış olduğudur...
Dolayısıyla 6'lı masanın ismi ne koyulursa koyulsun, hangi pazarlama stratejileri kullanılırsa kullanılsın, nasıl makyajlanırsa makyajlansın, bize satılmaya çalışılan neoliberal politikaların yine ve yeniden hüsrana sebep olacağı, görebilenler için açıkça ortada duruyor. Bu gerçeği göremeyenler, görmemekte ısrar edenler ya da gördüğü halde işine gelmediği için kafasını öte yana çevirenler, aynı bu milyonlara acı ve sefalette başka bir şey getirmeyen fikirleri gibi tarihin çöplüğüne süpürülecektir.
Bunu görebilenler, değişime direnmeyenler ise yeni ve daha adil bir Türkiye ve dünyanın kurucuları arasında anılma fırsatını yakalayabilecektir.
Gerisi reel politiğin işi...