İtiraz halinde dahi İmamoğlu, ittifaktan kimsenin itiraz edemeyeceği bir gerekçeyle CHP'nin tartışmasız parti adayı olarak seçime girebilecek, seçimin ikinci tura kalması halinde dahi Erdoğan karşısında kazanma ihtimali en yüksek isim olacaktır.
Kılıçdaroğlu'nun bu doğru hamleyi zamanında, yani bu davadan karar çıkmadan önce yapması halinde, (sonuna yaklaştığını sık sık belirttiği) kendi siyasi hikayesi de her halükarda bir kazan-kazan seçeneğiyle son bulacaktır.
Yarın İmamoğlu'nu aday ilan etmesi halinde bu durumun Kılıçdaroğlu için nasıl bir kazan-kazan fırsatı olduğuna dair hiçbir kafa karışıklığına yer bırakmamak adına detaylıca üzerinden geçmek gerekirse, bu davadan çıkabilecek üç sonuç bulunuyor:
İktidarın üzerinde yaratılan baskıya direnemediği ya da söz geçirmesi gereken yerlere söz geçiremediği için İmamoğlu'na siyasi yasak getirilmeden davanın sonuçlanması halinde bu, muhalefet tarafından iktidara karşı kazanılmış büyük bir psikolojik zafer ve verilmiş bir gözdağı olarak seçimin hikayesini değiştirecektir.
Her görüşten seçmenin muhalefete bakışını olumlu olarak etkileyecek, seçimin kazanılabileceğine dair inancı yavaş yavaş zayıflayan muhalefet seçmenine umut aşılayacak, farklı görüşlerden muhalif seçmeni aday arkasında kenetleyecek, seçim gecesi yaşanabilecek her tür gelişmeye karşı direnme kabiliyeti yaratacak ve sonuç olarak tarihi bir seçim galibiyetine giden yolu açacaktır.
Kemal Kılıçdaroğlu ise, İngilizlerin tabiriyle kral-yapıcı (kingmaker) siyaset üstü bir figür olarak doğru zamanda doğru adayları parlatan, ittifakları kuran, gerektiğinde de kendini geriye çekerek AKP iktidarını ve Erdoğan'ı alaşağı eden Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı olarak Türkiye siyasi tarihine adını altın harflerle yazdıracaktır.
Çıkacak iki kararın da kendileri için kayıp anlamına geldiğini fark eden iktidarın İmamoğlu hakkındaki davayı sündürdüğü ve bir türlü karar çıkarılmadan üzerinde Demokles'in kılıcı gibi tutulduğu ikinci senaryoda ise, birincisiyle çok benzer olarak, iktidar üzerinde yaratılacak baskı gittikçe arttırılacak, çıkamayacakları bir köşeye sıkıştırılmaları ile seçim galibiyetine giden yol açılacaktır.
Üçüncü senaryoda, İmamoğlu iktidarın gözü dönmüşlüğü ile yasaklı hale getirilirse oluşacak tabloda ise, kişisel siyasi çıkarlarını düşünmeden elindeki en güçlü adayı sahaya süren Kılıçdaroğlu'nun önü sonuna kadar açılacaktır.
İmamoğlu'nun kendisinin de belirttiği gibi, benzer bir akıl tutulmasıyla İstanbul Büyükşehir Belediye seçimlerini iptal eden iktidar, ikinci seçimde cevabını 800 bin oy farkıyla net bir şekilde almıştı. Seçmenin iradesine bu çapta bir müdahaleye verilecek cevabın çok daha şiddetli olacağını öngörmek için kahin olmaya gerek olmadığını düşünüyorum.
Kaldı ki son İBB seçiminin iptal edilmesinden sonra içinde bulunduğumuz yeni siyasi konjonktürde, artık seçimi kazanmak da yetmeyebilir. İktidarın seçimi kaybetmesi halinde ciddi ve şiddetli bir tepki ortaya koyma ihtimali hiç de az olmadığı için, o gece sahada olan adayın arkasında bütün bir ülkenin birleşmiş olması, adayın ise bu iradeyi tereddüte yer bırakmayacak şekilde muhataplarına hissettirebilmesi açısından, İmamoğlu İstanbul seçimlerinde bunu başarmıştı, bunu yapacak güce sahip olması çok büyük önem arz ediyor.
Halen 6'lı masadaki ittifak ortaklarının açık desteğini alamayan, koltuklarına kendinin oturttuğu parti kadrolarına bile "benimle misiniz, değil misiniz karar verin" deme ihtiyacı duyan Kılıçdaroğlu, rakiplerini parti içi mücadeleyle ekarte ederek değil, aday gösterdiği İmamoğlu'na yapılan darbenin hesabını sormak için aday olduğu bu senaryoda, hem partisinin hem de sandığı bekleyen seçmenin desteğini kayıtsız şartsız arkasına alacağı gibi, bu dalgayla ittifak ortaklarını ikna edip Cumhurbaşkanlığına yürüyebileceği bir siyasi atmosfer yakalayabilecektir.
Görülebileceği üzere Erdoğan'ın kehanetinden kaynaklanan korkusu sebebiyle yaptığı yanlış hamle, seçim galibiyetinin kapısını açacak anahtarı getirip CHP Genel Merkezi'nin kapısına asmasına sebep oldu. Şimdi esas mesele, Sayın Kılıçdaroğlu ve CHP yönetimi, bu anahtarı alıp bu kapıyı açabilecek mi?
Bu fırsat değerlendirilemez ve parti içi basit siyasi hesaplar uğruna (Karadeniz gezisi sonrası yaşananlar gibi) aynı oyun havaları çalınmaya devam edilirse bu, seçimin kaybedilmesiyle sonuçlanabilecek farklı bir yolun başlangıcı olacaktır. Üstelik hem CHP üyeleriyle tabanının, hem de tüm seçmenin bu durumun son derece farkında olduğuna, olası bir seçim mağlubiyeti halinde, parti yönetiminde bulunan oligarklar başta olmak üzere bu çorbada tuzu olan istisnasız herkesi tarihin çöplüğüne göndermek için nöbette beklediğine kimsenin şüphesi olmasın.
Yani 'biz siyaseten kaybetmeyelim de, kazanmasak veya şerefli bir mağlubiyet alsak da olur' diye düşünenler varsa, tekrar düşünmelerini şiddetle tavsiye ederim. Önünüzde duran kazan-kazan senaryosu yerine neden kazan-kaybetme senaryosunu seçtiğinizi kimseye anlatamazsınız, zira herkes neyin ne olduğunu çok iyi biliyor. BİTTİ