Diyanet Akademisi kurulması ve öğrencilerinin de
askerlikten muaf tutulması kanununa CHP’nin evet
oyu vermesine şaşıranlara şaşırıyorum. (Bu arada
eğer tesadüf ise, kanunun TBMM’deki komisyonda
kabul tarihi, hilafetin kaldırılıp eğitim birliği kanunun
kabul edildiği tarihle aynı: 3 Mart)
Bazıları CHP’yi, hala, hilafeti kaldırıp Eğitim Birliği
Yasası’nı getiren Mustafa Kemal’in, hilafetin kaldırılmasından
tam 2 yıl önce Büyük Taaruz’a hazırlanırken,
Konya ziyareti sırasında, medrese öğrencilerinin
askerlikten muaf tutulmasını isteyen hocaya kızarak
aksine cepheye gönderilmeleri için emir veren Mustafa
Kemal’in partisi sanıyorlar.
Bazıları da Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu çabalarını,
sadece kendilerini sünni olarak tarifleyenlerin
dinciliklerinin alanını genişletmesi olarak görüyor ve
gerçeğin sadece bu bölümü ile ilgili endişelerini dile
getirip (laiklik vurgusu ile birlikte) meseleyi sosyal
(mezhep) eşitlik talepleri açısından değerlendiriyor.
Oysa bu gerçeğin sadece bir bölümü.
Bu bağlamda, Turgut Özal’ın başbakanlığının son
döneminde başlayan ve sonrasında da her hükümet
döneminde devam ettirilen, taşımalı eğitim bahanesiyle
köy okullarının kapatılıp köylerdeki öğrenci sayısı
oranının yüzde 30’lar seviyesinden yüzde 5’lere
düşürülmesi politikasını da, yalnızca köylerin öğretmenlerden
mahrum bırakılarak köylülerin ve köylerin
imamlara terk edilmesi olarak değerlendirmemek
gerekiyor.
Tüm bunlar, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın sünni
mezhebinin etki alanını genişletme çabasından ibaret
olmadığı gibi, işbaşına gelen tüm hükümetlerin imam
hatip okulu açma yarışına girmesi de yalnızca daha
çocuk yaşta bu okullara gönderilenlerin ahlaklı yetişmelerini
istemeleriyle alakalı değil.
Milli Eğitimin dincileştirilmesi yoluyla, sor(a)mayan,
sorgulamayan insan tipi yaratılıp düzenin sıkıntısız
bir şekilde devamı sağlandığı gibi, bu politikalar,
sosyolojinin yanında demografik altyapının da düzenlemesinin
bir aracı olarak kullanıldı ve kullanılıyor.
Bu süreçte, 20 binden fazla köy okulu kapatıldı.
3 milyondan fazla olan köy okulu öğrenci sayısı 600
binlere düştü. Aynı dönemde Kuran kursu sayısı 20
binlere, ilahiyat fakültesi sayısı da 115’e çıkarıldı.
İmam hatip okullarına promosyonla öğrenci devşirmek
için devlet ilkokullarında hala hummalı bir çalışma
yapılıyor. Devlet okullarında kız ve erkek öğrenciler
ayrı ayrı oturtulsun diyen müdür (şimdilik) görevden
alınsa da dinci vakıf ve sendikalar “Müdürümüz
yalnız değildir” pankartı açarak toplantı yapıyorlar.
Köylerin boşaltılmasının sebeplerinden birisi, IMF
ve Dünya Bankası›na verilen sözler sonucu tek geçim
kaynakları olan tarıma verilen destek ve teşvikler
kesilerek büyük şehirlere göçmek zorunda kalan
milyonlarca insanın ucuz işgücü olarak sermayenin
kucağına bırakılmasıydı.
Ucuz işgücü adına bu kadar kapsamlı bir planın
uygulanamayacağını düşünen varsa, bunun için
yapmayacağı şey olmayan sermayenin düşebileceği
noktayı görmeleri adına bugünkü sığınmacı tartışmalarına
da bir göz atmalarını öneririm. Bugün, zamanında
köylerden gelenlerin çocukları ve torunlarını
dahi yeterince ‹ucuz› bulmayan sermaye ve medyadaki
besledikleri yancıları, milyonlarca sığınmacının
geri gönderilmesini önlemek için bizlere uluslararası
hukuk ve insan hakları safsataları anlatmaya devam
ediyor.
Halkın %90›ları geçen ezici bir çoğunluğu sığınmacıların
barışçıl ve insan haklarına uygun bir şekilde
ülkelerine geri gönderilmesini isterken, zenginlerin
çıkarları söz konusu olduğunda mucizevi bir şekilde
istisnasız olarak aynı noktada buluşan iktidar ve 6›lı
muhalefet, ağız birliği yapmışçasına bunun neden
mümkün olmadığını ispatlamaya çalışıyor.
Anadolu›nun verimli tarım arazileri ekilip biçilmeyi
beklerken, ülkenin gençlerinin yarısı kurye, yarısı da
özel güvenlik olarak büyük şehirlerde ay sonunu
getirmeye çalışıyor. Bu insanlara umut vaat etmesi
gerekenler ise, tekmili birden, bu gençlerden sonra
gelecek neslin de diyanet boyunduruğu altından çıkmamasını
garanti altına almaya çalışıyor. Her şeyden
çok aydınlık bir geleceğin umuduna ihtiyacı olan insanları,
tek adam rejimine karşı birleşme adı altında,
yine ve yeniden, aslında sermayeden yana oy vermeye
ikna etme çabası çok açık bir şekilde görülüyor.
Ancak şunu belirtmek gerekir ki, 20 yıllık akp
iktidarının rezillikleri, ülkenin büyük bir kısmının gözünü
öyle bir açtı ki, artık bu tür masalları kullanarak
perde arkasında gizlenen zenginlerin ekmeğine yağ
sürdürmek eskisi kadar kolay olmayabilir.
6›lı muhalefetin, insanların Erdoğan›dan olan
bıkkınlığını kullanarak iktidara gelme planı, başarılı
olsa dahi, sermayenin dini, cehaleti, medyayı ve benzeri
araçları kullanarak eskisi gibi uzun yıllar boyunca
istediği gibi at koşturduğu bir ortamın yaratılması her
geçen gün zorlaşıyor.
Dinin iktidar elinde nasıl bir araç olarak kullanıldığının
farkında olan seçmeni dinle, yıllar boyunca
yap-işlet-devret yöntemiyle soyulan seçmeni köprüyle,
Rusya›dan gelecek ay çiçek yağı yüklü gemiyi
beklemek zorunda bırakılan seçmeni tarımsal ithalatla,
döviz kuru ve rezerv takip etmekten ekonomi
profesörü olmuş seçmeni sıcak parayla eskisi gibi
kandıramazsınız.
Peki ne yapacaksınız? Bugün Diyanet Akademisi
kurulmasına verdiğiniz onayı, seçime giderken
muhafazakar seçmene şirin görünmek bahanesiyle
yutturdunuz diyelim. Yarın karşınızda her şeyin bahanesi
olarak kullanabileceğiniz bir tek adam rejimi
kalmadığında bu artık gözü açılmış olan halka ne
anlatacaksınız?
Siz ne yapacağınızı düşünüyorsunuz bilemiyorum
ama, insanları kandıramamanızı garanti altına
almak adına, tüm bu rezilliklerden yaka silkmiş ve
safsataya karnı doymuş olan milyonlarca insanın
aydın, eğitimli, güçlü, bağımsız ve üreten bir Türkiye
talebinin sözcüleri olarak bizler ensenizde olmaya
devam edeceğiz.