Erdoğan'ı devirebilmek için, son anda İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlarını da kavga dövüş masaya dahil eden Akşener'in aldığı büyük risk, olası bir seçim galibiyeti halinde, ileride bu zaferin aktörlerini anlatan belgesellere konu olacaktır diye düşünüyorum. Nüktedan bir yapımcı için belgeselin bu bölümünün adını koymak da çok zor olmayacaktır: "Kılıçdaroğlu'na rağmen, Kılıçdaroğlu için!"
Millet İttifakının adayı olarak ilan edilen Kemal Kılıçdaroğlu'nun da söylediği gibi, sonunda tüm taşlar yerine oturdu. Şimdilik artık büyük bir arıza çıkmayacağını varsayarsak, Kılıçdaroğlu tüm muhalefeti kendi ismi üzerinde birleştirerek neredeyse imkansız olanı başardı. 'Balkon'da yüzlerin asıklığı yorgunluğa, son bir haftadır yaşanan kavga dövüş demokratik bir müzakere sürecinin doğal olan akışına bağlandı, baltalar gömüldü, masa kuruldu, seçim kampanyası başladı.
Gelinen noktada ittifak içindeki tüm aktörler olmak istedikleri yerde midir bunu ancak kendileri bilir, belki biz de ileride öğreniriz, ancak şu an için her taş, kendi seçimleri sonucu olması gereken yere gelip oturdu. Kimini inadı, kimini hataları, kimini eylemleri, kimini eylemsizlikleri, ama hepsini seçimleri bu noktaya getirdi. Dolayısıyla şu an ittifak içerisinde kimsenin şikayet edecek bir durumu olmadığı gibi, şikayet eden de kalmadı. 'Muhalif' cephe birleşti, çatlak sesler kesildi; tek dert ve hedefleri Erdoğan rejimini çökertmek olan, sağı, solu, islamcısı, her tarafın milliyetçisi, liberali hep beraber aynı hizada buluştu. Erdoğan'ı devirmek için üzerinde buluşulan bu hiza, Kemal Kılıçdaroğlu'nun ve CHP içerisindeki ekibinin hizası. Muhtemel bir zafer kendilerine ait olacağı gibi, yaşanacak bir yenilgi de kendi eserleri olacaktır. Gelinen durumda kimsenin bir bahanesi kalmadı.
Millet İttifakının çok hassas dengeler üzerinde güçlükle ayakta durduğunu sağır sultan dahi biliyor, ancak o meşhur akşam Saadet Partisi genel merkezi önünde toplanan kalabalığın yarattığı etki gibi, sonunda bir bütün haline gelmiş olan ittifak seçmeni de, çok büyük bir gaf yaşanmazsa, ittifakı önümüzdeki iki ay bir arada tutacaktır.
(Bu, özellikle muhaflif seçmende haklı bir alerji yaratan, aksırıp tıksırtan Babacan ve Davutoğlu'nun ne kadar az konuşup konuşmayacağı ile ilgili.)
6'lı masa hakkında pek de olumlu olmayan görüşlerimi defalarca aktardığım için tekrar etme ihtiyacı duymadığım gibi, atılan her adımda yapılan ve yapılacak olan yanlışları söylemekten de geri durmayacağım. Ancak bu, bizler gibi, bizlere anlatılan hikayeleri değil, olanı olduğu gibi görenlerin, bu seçimler dahil geleceğin her aşamasında terimizin son damlasına kadar var olan karanlığı aydınlatmak için Erdoğan'ın karşısında duracağımız ve bunun için çalışacağımız gerçeğini değiştirmiyor.
Türkiye seçmenini ve özellikle muhafazakar seçmeni biraz tanıyanlar, Meclis çoğunluğunu muhalefetin kazandığı, ancak Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kaldığı kaldığı bir ortamda muhafazakar seçmenin ikinci turda göstereceği reaksiyonu az çok tahmin ediyordur diye düşünüyorum. Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turda kazanılmasının büyük önem taşıdığı malum. Bizler elimizden geleni yapacağız ama bu yetecek mi, bunu zaman gösterecek. Bu itibarla, muhalefetin ortaya çıkaracağı kapasitenin yetmesi için daha farklı yollar seçilebilir miydi, gelinen noktaya daha az hasarsız gelinebilir miydi, alınan riskin derecesi azaltılabilir miydi gibi soruların artık bir önemi bulunmuyor. Kılıçdaroğlu'nun dediği gibi taşlar yerine oturdu, Sezar'ın dediği ve benim geçen hafta yazdığım gibi, zarlar atıldı: Muhalefet hep beraber aynı hizada, artık zafer de yenilgi de muhalefeti hizaya sokanların elinde ve sorumluluğunda. Sorumluluk demişken, büyük güç pek tabii büyük sorumluluk getirir. Büyük bir şevkle ve neredeyse bir öfori halinde iktidar değişimini bekleyen seçmenin ise kesin bir zafer (Cumhurbaşkanlığı + Meclis) harici bir sonucu kabulleneceğini zannetmiyorum.
Seçimin kaybedilmesi halinde ki Cumhurbaşkanlığının kaybının her halükarda seçim kaybı anlamına geleceğini netleştirdik sanıyorum, muhalefette, özellikle CHP'de yaşanacak olan altüst oluşların seviyesini şu an öngörmek kolay değil. Masaya son anda kelle koydurulan İmamoğlu ve Yavaş olası bir yenilgiyi ne kadar üstlenecektir, zaman gösterecek. Zaten seçim kaybı senaryosunu şu an konuşmaya pek lüzum da yok; şu an asıl önemli olan, seçim kazanılırsa sonrasında yaşanacaklara hazırlanmak. Üzerinde durulan hassas dengeler, (Erdoğan'ın farklı planları yoksa) seçime kadar olan iki aylık sürede olduğu gibi, seçimin kazanılmasından sonrasındaki dönemi de çalkantılı hale getirmeye son derece müsait. Bizde de örneği çok gerçi ama en güncel örnek olarak giderek otoriterleşen ve yozlaşan Netanyahu'yu koltuğundan etmek için kurulan geniş koalisyon hükümetinin iki yıl dahi dayanamayarak çözüldüğü, Netanyahu'nun ise davul zurnayla iktidara dönüp daha da otoriterleşerek bugünkü kaotik duruma sebebiyet verdiği İsrail örneği önümüzde duruyor. (SÜRECEK)