Kemal Kılıçdaroğlu, önünde duran yolun muhtemelen çıkmaz olduğunu bilecek tecrübede:
Kaybedecek olsa da Cumhurbaşkanı adayı olarak son savaşının komutanı olmak isteyebilir. Ancak bu sadece kendi tercihine kalmayabilir. Zira Erdoğan'dan kurtulmak isteyen ama Kılıçdaroğlu'nun da ona karşı girdiği her seçimi kaybettiği gibi yine kazanamayabileceğini düşünenler buna razı gelmeyebilir, adaylığına 6'lı masa içerisinden ya da başka araçlarla engel olur veya olmak isteyebilirler.
Her halükarda Kılıçdaroğlu, kendisi de kaybettiği İstanbul seçimleri sonrası yurt gezisine çıkarak Genel Başkanlığa talip olduğunu gösterdiği ve yukarıda sözünü ettiğim iç ve dış şartların birleşmesiyle de Genel Başkan olduğunu bildiği için, bugün İstanbul Belediye Başkanı olarak Ekrem İmamoğlu'nun başlattığı yurt gezilerinin anlamını ve neye tekabül edeceğini de çok iyi biliyor olmalı. Koltuğu için girişeceği mücadele çok çetin olacak gibi görünüyor.
Zira, İmamoğlu da aynı kendisinin Genel Başkan olurken izlediği yol gibi, hem de Belediye Başkanı olarak ondan daha güçlü bir şekilde, yurt gezilerine başladı ve nihayetinde bu gezi (İmamoğlu'nun siyasi yasağı sona erdiğinde) yine muhtemelen Ankara'da bitecektir.
Tabii bu noktaya gelinmiş olması Sayın Kılıçdaroğlu dışında kimsenin suçu da değil. Erdoğan'ı da süpürecek halkçı, kamucu, bağımsızlıkçı bir Cumhuriyet perspektifi oluşturarak partisini doğru hamleler ve doğru isimlerle büyütmek yerine, sadece Erdoğan'ı iktidardan uzaklaştırma hedefli neoliberalizm saflarına savruldu. 'CHP değişti, CHP halkın partisi oldu, CHP statükodan, sırtındaki bagajlardan kurtuldu' diyerek partiyi Cumhuriyet değerlerinden uzaklaştırıp, CHP'yi kapatarak vakıf yapmak dışında bir gelecek tahayyül etmeyen 10 Aralıkçıların, 'yetmez ama evet' diyerek devrimin zihni kolonlarına saldıran liberallerin ve şahsi ikbal peşinde koşan tiplemelerin sığınağı, şişeden çıkmaya çalışan değişim talebinin önünü tıkayan tıpa haline getirdi.
Partisinin oylarını arttıramaması bir yana gibi yukarıda aktardığım ve partinin geleneksel politikalarına taban tabana zıt uygulamaları nedeniyle sadık seçmen kitlesini dbile kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya bulunan Kılıçdaroğlu'nun seçenekleri ise sınırlı. Eğer İmamoğlu'nun adaylığını ilan ederek Erdoğan'a şah mat çekmeyi düşünmüyorsa tabii, kendisi dışında Cumhurbaşkanlığını kazanabilecek bir adayı işaret edebilmesi gerekiyor. Daha önceki bir çok yazımda da ifade ettiğim üzere, hırsını geçmişte yenmiş bir lider olarak bunu başarabilir. Kendisi kaybedecek bir Cumhurbaşkanı adayı olmak yerine, zamanın ruhuna uygun bir aday önermesi hala mümkün.
6'lı masa içinde Abdullah Gül'e Meral Akşener'in, Mansur Yavaş'a CHP ve HDP tabanının karşıtlığı bilindiğine göre, Ekrem İmamoğlu dışında tüm masa bileşenlerinin ve HDP'nin de karşı çıkmayacağı, uzun yıllardır milletvekili olan, Kılıçdaroğlu'nun Genel Başkan olarak meclisteki parti grubunun en önemli görevlerinden birisi olan bütçe konuşmasını emanet edip parti içerisindeki en ağır sorumluluklardan birini yüklediği, düzen içi ve uluslararası sermayenin birlikte çalışmak isteyebileceği İlhan Kesici dışında bir seçeneği var mı, bilemiyorum.
Tüm bu günübirlik gelişmelerle beraber asıl önemli olan ise zamanın geleceği yaratmadaki belirleyici gücü. Mevcut siyasi iklim ve yürütülen mühendislik çalışmaları, toplumun kılcal damarlarında dolaşan ve yüzeye çıkmak isteyen değişim talebini geçici olarak baskılıyor olsa da, hiçbir tıpa, yeterli basınca sonsuza kadar direnemeyecektir. Basıncı artırmak, süreci kısaltmak ve o güne hazır olmak için doğru tarafta durmaya ve yılmadan çalışmaya devam etmeliyiz. (BİTTİ)