Seçimlerde yasaya aykırı olarak mühürsüz oy kullanılması karşısında olup bitenin sineye çekilmesi, atı alanın Üsküdar'ı geçmesine izin verilmesi ve hatta bunun mahkemeye taşınmasının dahi engellenmesi de bir diğer ağır kusur.
Her iki örnek de sadece CHP'lileri ilgilendirmiyor. Etnikçi, kimlikçi, mezhepçi ve bunlarla karşılıklı bir beslenme ilişkisi içinde bulunan liberallerin kaşıya kaşıya yara haline getirdiği kimi meseleleri bagaj olarak addeden ve bu bagajlardan kurtulma seferberliği başlatıp, helalleşmekten bahseden Kılıçdaroğlu, aslında, şahsının tek başına aldığı kararlarla hukuksuzluğun uygulanmasına sessiz kalarak, ülkemizde kanunların uygulanmaması dolayısıyla hak kaybına uğrayan milyonların sorumluluğunun partinin omuzlarına yüklenmesine neden oluyor olabilir. CHP'de neyin bagaj olduğu ve kontrolsüz güç kullanımının yol açtığı tahribatın, gelecekte, bloke edilmemiş (CHP) parti içi mekanizmalarda tartışılmasının kaçınılmaz olduğunu söyleyebilirim.
Sayın Kılıçdaroğlu'nu bu yola sevk eden ve şimdiye kadarki tüm başarısızlıklarına karşın hala o koltukta oturmasını sağlayan şeyin, elinde tuttuğu parti içi mekanizma olduğu ortada.
Erdoğan nasıl ki muhalefetin kendisini indirmeye gücünün yetmeyeceğini düşünüyor ve her sıkıştığında oyunun kurallarını değiştirip yeni bir çıkışa yöneliyorsa, muhalefeti de kendine benzetmiş görünüyor.
"Ben her istediğimi yaparım ve hesap da vermem." mantığına dayanan bu kontrolsüz güç bağımlılığının, liderler arasında, yönetim erkinin tek başında elinde olduğunu ispatlayan alameti farika olarak görüldüğü ve aslında bunun ülkemizin önündeki en büyük tehlike olduğunu düşünüyorum.
Dolayısıyla gerek ülkede, gerek partide iktidarda kalmak için her yolun mübah olduğu noktasına gelinince, kimin şapkasından daha büyük bir tavşan çıkacağını tahmin etmek olanaksız hale geliyor.
Kılıçdaroğlu'nun başörtüsüne, Erdoğan'ın cemevlerine yasal statü vaat edip her gün yeni bir kapı açarak oy devşirmeye çalıştığı ülkemizde halkın sorunlarına dikkat çeken şey ise sıradan bir imamın, yokluk ve yoksulluğa dikkat çeken 'Caiz mi hocam?' şarkısı. Şarkının milyonlarca insan tarafından izlendiği göz önüne alınırsa, halkın derdinin liderlerin gündeminden çok farklı olduğu apaçık ortada.
İmam 'Caiz mi hocam?' diyerek yoksul milyonların derdini anlatsa da, iktidar ve muhalefet arasında yaşanan, halkı en bencil, en yontulmamış değerlere geri çekmeye dayalı, din, mezhep, etnik kimlik, başörtüsü üzerinden Cumhuriyete kimin daha öldürücü bir darbe indireceği yarışmasının devam edeceği görülüyor. Bu yarışın kazananının sermaye ve onun beslediği gericilik, kaybedeninin ise hiç kuşkusuz yoksul halk olacağı da geçmiş tecrübelerle sabit.
İktidar ile ana muhalefet arasındaki bu yarışta birbirlerinin seçmen kitlesi üzerine yapılan yumuşatma amaçlı bu topçu ateşlerinin devam ederken, ardından gelmesi beklenen, boğaz boğaza ve birbirlerinin can damarını kesmeye dönük hamlelerin yedekte tutulduğu ise ortada. Zaten Kılıçdaroğlu, başörtüsü teklifinin son olmadığını ve gerisinin geleceğini de duyurdu.
Bu itibarla muhalefetin, Erdoğan'ın "Gelin bu konuyu Anayasa ile halledelim" çağrısını, "Bu işi yeni mecliste konuşuruz" diyerek hafife alarak geçiştirebileceğine dair hesabı varsa, o hesaba fazla güvenmemesini öneririm. Bunun nedeni, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın bu tartışmadan iki hafta önce, daha başörtüsü meselesi gündemde dahi yokken, birer hafta arayla iki kez yeni Anayasa konusunda çalışma başlattıklarını açıklaması.
Kılıçdaroğlu bohçasında daha çok şey olduğunu söylüyor. Bir sonraki hamlesi, milliyetçilik, laiklik ya da Kürtlere dönük bir içeriğe sahip olabilir... Ancak Erdoğan'ın seçimi kazanmak için yaptığı hamlelerin seçim kazandırmaya yetmeyeceğini görmesi halinde, muhalefetin elindeki altın anahtar olan 'parlamenter sisteme dönüş' kozunu ellerinden almak için bir manevra yapması, Kılıçdaroğlu'nun bohçasındaki sürprizlerin tamamından daha etkili olabilecektir.
Ülkemizdeki manevra kabiliyeti en yüksek siyasetçilerden biri olan ve buna ilişkin yaşattığı örneklerle tanınan Erdoğan'ın, seçime giderken daha önceki bir çok yazımda da ifade ettiğim şekilde parlamenter sistem yoluna girmesi (Bozdağ'ın bahsettiği Anayasa değişikliği teklifi bu yönde bir işaret fişeği olabilir) benim için şaşırtıcı olmayacaktır. İktidarla 'samimiyet' yarışına giren 6'lı masa mukimlerinin üzerine titredikleri bu vaatlerinin gerçekleşmesi için Erdoğan'ın 'gelin geçelim' teklifine ne yanıt vereceklerini şimdiden düşünmeye başlamalarını da öneririm.
Eğer mesele samimiyet testiyse, zira Kılıçdaroğlu başörtüsü yasa teklifini buna dayandırıyor, Erdoğan da "Parlamenter sisteme geçmek için Anayasa değişikliği yapalım, buyurun" diyerek tersten bir samimiyet testine başvurursa, bütün seçim tasarımını bunun üzerine kuran muhalefetin ne yapacağını siz de merak etmiyor musunuz sahi?
Yazıyı meselenin özüne vurgu yaparak bağlayalım: Bu tartışmaların, bu vaatlerin hiçbiri, esas sorunun, parti tabanlarının, vatandaşın esas gündeminin yanına bile yaklaşamıyor.
Türkiye'nin esas gündemi ekonomidir, yoksulluktur. Türkiye'nin neresine giderseniz gidin, başörtülü, başörtüsüz, Türk, Kürt, laik, Sünni, Alevi, aklınıza kim gelirse gelsin, esas problemleri geçim sıkıntısıdır.
Sokakta karşılaşan biri başörtülü biri başörtüsüz iki kadının gündemi kiradır, faturadır, market alışverişidir.
İş yapmayan dükkanlarının önünde çay içen esnafın sohbet konusu enflasyondur, döviz kurudur.
Gençlerin esas derdi işsizliktir. Bir sanayi sitesine, üniversiteye, lokantaya, devlet dairesine, ticaret odasına, herhangi bir şehrin herhangi bir sokağına gidip sorsanız alacağınız cevap bellidir.
Seçim kazanmanın anahtarı doğru şeyleri doğru tonda söyleyebilecek doğru kişiyi sahaya sürmekten geçiyor. Yapılması gereken, her tür güç mücadelesini ikinci plana atmak, iktidarı sandığa gömüp bir daha geriye bakmamaktır.
Yapılan yapay tartışmaların hiçbirisi, görmek istediğimiz üreten, hakça paylaşan ve özgür Türkiye'yi hedeflemiyor.
Bu hedefe giden yolun açılabilmesi için de önce siyasetin girdiği bu çıkmaz sokaktan çıkıp, önümüzdeki karanlığın aydınlatılması gerekiyor.
Benim yapmaya çalıştığım da bunun için bir mum yakmak...