İşte makine öğrenimi, bu aracı kontrol eden algoritmanın, yolun ortasındaki viraja gelip dönmediğinde duvara çarptığını fark etmesi, defalarca kez duvara çarptıktan sonra yavaş yavaş farklı şeyler denemeye başlaması, aynı yolu yüzlerce kez gidip aynı duvara yüzlerce kez çarptıktan sonra dönmesi gerektiğini fark etmesi, dönmeye çalışırken birkaç yüz kere daha duvarın farklı yerlerine çarptıktan sonra doğru hız ve açıyla virajı dönmeyi kendi kendine öğrenmesi sürecinden fazlası değil.
Örnekteki gibi kendi kendine öğrenme yeteneği olan bir yapay zeka uygulaması, 40 yıl boyunca sıcak parayla büyümeye çalışıp başaramadıktan sonra ortada bir sorun olduğunu kabul eder, 2+2'nin 4 etmesi gerekirken alakasız bir sonuç çıktığını fark eder, buna göre farklı adımlar atardı...
Övmelere doyulamayan batılı eğitim kurumlarında, aynı duvara defalarca çarptıktan sonra farklı bir yöne dönmesi gerektiğini fark edemeyen makineyi şimdiye kadar kırk kere hurdacıya verir, o makineyi kodlayan bilim insanını da sanayiye çırak olarak gönderirlerdi.
Bakınız işin siyasetine girmeye dahi gerek duymuyorum. Yani 'sıcak parayla, yabancı sermayeyle büyümeye çalışmak şu şu sebeplerden işe yaramaz, yaramadı, yaramayacak' noktasına dahi gelmeden, ne olduğu fark etmeksizin, kırk kere denenmiş ve sonuç alınamamış bir şeyi kırk birinci kez denemeye çalışmanın objektif olarak ahmaklığına dikkat çekme amacındayım bugün.
(Kaldı ki bu ahmaklığın haklılığını varsaysak dahi, işin detayına girince de karşımıza dünyanın değişen jeopolitik dengeleri, ekonomide ve uluslararası ilişkilerde değişen oyun kuralları çıkıyor, bize satılmaya çalışılan şeyin günümüz itibariyle yine çürük olduğunu görüyoruz ama bunun detaylarına şimdi girmeye dahi gerek yok...)
Aynı hataları yapmaya doyamayan bu garip ideolojinin neferleri ise hangi parti çatısı altında toplanırlarsa toplansınlar üretimi ve büyümeyi hedefe koyduklarını açıklıyorlar. Üretim için enerji ve ara mamül ithalatına, ithalat için dövize, bunun için de sıcak paraya ihtiyaç olduğu sonucuna varıyorlar.
Sıcak para için ise kendilerini ya özelleştirme altında mülkiyet transferleriyle yağma yaparken ya da oradan buradan borç ararken buluyoruz. Girdi maliyetlerini düşürmek için emeği baskılıyor, bunun için de çalışanların örgütlülüklerinin hareket alanını daraltıyorlar. Sonuç olarak bugün çalışanların yüzde 35 gibi akıl almaz bir oranı asgari ücretli olarak çalışıyor.
Ucuz emek bulmak için köyleri boşaltıp büyük kentlerin çeperine sürüyorlar, sınırları açıp ülkeyi sığınmacı yuvasına çeviriyorlar. On milyonlarca insan sosyal yardımlarla yaşıyor, işsizlik büyüyor, yoksulluk derinleşiyor. Zenginden değil çalışanlardan, yani yakalayabildiklerinden vergi topluyorlar. Zengin ile fakir arasında uçurum derinleşiyor.
Artık vatandaşın dayanamaz hale geldiği duruma da kriz diyorlar. Yapısal sorunlar yaşanıyor diyerek kamuoyu oluşturup bunun sorumlusu olarak iktidardaki partiyi işaretliyor, değişim algısı yaratarak aynı programın lacivertini uygulayacak ve yine aynı sonuca yol açacak başka bir partiyi iktidarın rakibi olarak topluma sunuyor, iktidara taşıyorlar. Kamuoyu anketleri, gazete manşetleri, televizyonların ve gazetelerin yorumcu köşeleri de bunun için harekete geçiyor.
Bu senaryo son 40 yıldan bu yana aynı; sadece oyuncuları farklı.
Peki gerçekten bilimin ve aklın ışığında bir çözüm arayacak olsak ne olurdu sahi?
Bilim ilk iş olarak sorunu tanımlar, nedenlerini tasnif eder ve neden/sonuç ilişkisini kurar.
Bilim sorun olarak gördüğü gıda enflasyonunun nedenini araştırırken, yerli tarımsal üretimin bittiğini fark etmekle kalmaz, neden bittiği sorusunun yanıtını da arardı. Şimdilerde çiftçilerin en büyük derdi olan, hayat pahalılığının gerekçesi olarak gösterilen girdi fiyatlarının neden tavan yaptığını incelerdi. Bu girdi fiyatlarını dengeleyen gübre ve zirai ilaç fabrikalarının özelleştirilmesi; toplu alım yaptığı için fiyat baskısı oluşturan ve üreticinin ürününe alım garantisi vererek çiftçilerin tüccarın insafına bırakılmamasını sağlayan tarım birliklerinin neden kapatıldığını sorgulardı.
Çiftçinin, köydeki okulların kapatılmasıyla çocuğunu okutmak için şehre göç edeceği ortadayken bu okulların kapatılmasını, bir yandan göçlerle birlikte boş kalan tarımsal arazilerin üretim kapasitesi düşerken öte yandan işsizliğin artmasının arasındaki ilişkiyi bulur ve bunun neden yapıldığını sorgulardı.
Bilim, çiftçiyi desteklemek için kurulan Ziraat Bankası'nın, çiftçinin ulaşabileceği krediyi vermekten neden vazgeçtiğini de sorgulardı. (DEVAMI YARIN)