Bu tür ikilem aldatmacaları bizleri sorunların çözümüne götürmez, sorunların kökenini yüzümüze çarpmaya devam eder. Türkiye'nin ihtiyacı olan kimin parasının temiz, kimin parasının kirli olduğunu tartışmak değil, ekonomisinin sorunlarına çözüm üretecek, paranın kimseye yalvarmaya ya da absürt faiz ödemeleri yapmaya gerek kalmadan, gelecekse kendi kendine gelen, ama gelmeyecekse de, kendi kendine yeten bir ekonomik yapıyı kuracak bir siyasi irade yaratmaktır.
Geçtiğimiz hafta da yazdığım gibi, neden cari açığı kapatmak için somut sektörler, somut projeler, somut rakamlar konuşulmuyor da iş iktidarla oynanan bir tenis maçına çevriliyor? Neden elli yıldır ekonominin durumu, ülkenin ya da iktidarın sıcak para bulabilme kapasitesiyle paralel hareket ediyor? Esas konuşulması ve tamir edilmesi gereken şey bu ‘bağımlılık’ değilse ne?
Son olarak, hastaya bu bağımlılığı sona erdirmeyi değil de, ‘şerbetin’ kalitelisini öneren doktora hangi gözle bakmak gerekir sahi?
Eğer çıkan varsa bilecektir, halk arasında sık sık konuşulan şeylerden birisi, iktidar seçmeninin (kimsenin hatırlatmasına, helalleşmesine veya kendilerini 'uyandırmasına' gerek kalmaksızın) ülkede olup biten her şeyin son derece farkında olduğu, bundan rahatsız olduğu, ancak buna rağmen muhalefeti ikna edici bulmadığı için iktidara oy vermeye devam ettiği gerçeğidir. Önümüzdeki fotoğrafa uymuyor mu?
İşte bu ikilem aldatmacaları üzerinden yapılan siyaset, yani kendini diğeri üzerinden tanımlama, kendi parasıyla karşı tarafın parasını, kendi vaadiyle karşı tarafın vaadini kıyaslama, hem bu siyaseti yapan iradenin vizyonunu daralttığı gibi, siyasetin hedeflediği kitleyi de ikna etmeye yetmiyor.
Bu karmaşada bize doğru yolu gösterecek pusula, mevcut siyasetin aparatları olan partilerin hedeflerinin ne olduğu, kimin çıkarlarına göre belirlendiği ve bu hedefe ulaşabilmek için nasıl bir irade yaratıldığı sorularına verilecek yanıtlar olacaktır.
Hazır konusu açılmışken; siyaset, uyuşturucu, para ilişkisini anlatan ve eleştirmenler tarafından bugüne kadar çekilmiş en başarılı dizilerden biri olarak tanımlanan bir başyapıt olan The Wire'dan, adeta bu tartışmalara da gönderme yapan bir anektod ile bağlayalım:
İki çete (farzımuhal, siz iki siyasi parti olarak da okuyabilirsiniz) uyuşturucu kalitesi ve hangi sokakta satış yapacakları konusunda rekabet halindedirler.
(Burada da çetelerin sunduğu uyuşturucunun kalitesini siyasi partilerin vaatleri; müşteri sayısını arttırmak için hangi sokak başlarını tutacaklarını ise partilerin seçmen arttırma çalışması olarak okumanın bir zararı olmaz diye düşünüyorum).
Malının (uyuşturucu) kalitesi kötü olan çetenin üyeleri, patronlarına diğer çetenin uyuşturucusunun daha iyi olması nedeniyle müşteri kaybettiklerinden şikayet edince, sahaya hakim (ülkeye, siyasete) olan büyük patron, "Şehrin en iyi iki farklı lokasyonunda (siz farklı partiler olarak okuyabilirsiniz) satış yapıyoruz. Birinde sattığımız malın rengini değiştirin. İkisi arasında fark varmış gibi gösterin; birini beğenmeyen diğerine gider" der.
İşte Türkiye siyasetinde de aynen var olan bu ikilem aldatmacasını kırmak zorundayız. Başlangıç olarak da farklı olduğunu iddia edenlere şu soruyu sormak gerekiyor:
Bu cendereden çıkmak gibi bir derdiniz var mı, yoksa birbirinin kopyası olan bir ürünün yalnızca farklı paketli bir hali mi olacaksınız?