Rapora göre son olarak 1989'da Sovyetler Birliği'nin çöküşü, tüm dünyada serbest piyasa hâkimiyetinin, kapitalizmin ve küreselleşmenin savunulduğu bir dönem olan 'Piyasalar Çağını' başlattı. Bugün dahi iş dünyası, çoğu ekonomist ve siyasi lider, bu çağın gerekliliklerini tartışılamaz bir gerçeklik olarak kabul ediyor. Ancak McKinsey, bu aşamanın 2019'da sona ererek mevcut belirsizlik atmosferini körüklediğine inanıyor.
Ben de bu aşamanın, yani serbest piyasa hâkimiyeti, neoliberal kapitalizm ve küreselleşme hegemonyasının sona erdiğine inananlardan ve sıkça gündeme getirenlerden birisi olarak, McKinsey'in 'belirsizlik atmosferi' olarak tanımladığı, dünyanın şu anki kaotik durumunda 'gemiyi limana yanaştırabilmek' için öncelikle içinde bulunduğumuz durumun tam olarak ne olduğu ve bizi buraya neyin sürüklediğine bakmak gerektiği kanaatindeyim:
Batıda son yıllarda yapılan küreselleşme ve neoliberalizm tartışmaları iki eksende yürütülüyor:
Birincisi, ekonomileri üzerindeki kontrollerini ve sonuç olarak üretim kapasitelerini kaybeden gelişmiş ülkelerin, özellikle de ABD'nin, bu durumun ülkeleri için ulusal güvenlik riski oluşturduğunu fark etmeleri sonucu devletlerin ekonomiye giderek artan müdahaleleri ve korumacılık trendi. 2007'den beri batının endüstriyel strateji yerine finansal stratejiye odaklanmış olması endüstriyel üretim kapasitelerini tehlikeli derecede azaltmış, kritik sektör ve teknolojileri 'rakiplere' kaybetme riskini ortaya çıkartmıştır.
İkincisi ise kontrolden çıkan gelir eşitsizliği sonucu gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan sosyal sorunlar, siyasi dalgalanmalar ve yükselen popülizm. Gelir dengesinin bozulmasının yakın zamanda karşımıza daha çok çıkacağını düşündüğüm bir başka sonucu ise hane halkı geliri gittikçe azalan kitlelerin tüketime kaynak ayıramayacak hale gelmesi sonucu daralan ve daha da daralması kuvvetle muhtemel talebin ekonomilerde problemlere yol açması olacaktır.
Bu bağlamda küreselleşmenin ve sermayenin ve malların serbest dolaşımının kimlere yaradığı ve kimlere yaramadığı da sıkça yapılan bir tartışmanın ana konusunu oluşturuyor. Sorunlardan biri, küreselleşme mimarisinin eski kolonilerin ve günümüzde gelişmekte olan ülkelerin ürettiği katma değerin serbestçe dışarı çıkarılarak merkez ülkelere taşınmasına izin verecek şekilde tasarlanmış olmasıdır.
Elbette bu durumun bir 'sorun' haline gelmesi, ancak bu mekanizmanın sonunda sömürgecilerin aleyhine dönerek eşitsizliği ve istikrarsızlığı artırması sonucu olmuştur. Kısa ve basitleştirilmiş bir örnek vermek gerekirse, 1980'lere kadar kendi ülkesinde üretim yapan ABD'li (ya da Alman, Fransız vb.) bir şirket, küreselleşmenin getirdiği olanaklar sonucunda üretimini Türkiye'ye (ya da Çin'e, Vietnam'a vb.) taşıyıp oradaki ucuz işgücünden faydalanarak üretim maliyetlerini ciddi anlamda düşürmeyi ve karlılığını arttırmayı başarabilmiştir.
Bu durumun kazananlarının birincisi pek tabii bu şirketin sahibi sermayedar olmakla birlikte, bizlere sık sık pazarlandığı gibi bir diğer kazananı ise normal şartlarda bu tür bir üretim kapasitesi ve teknolojisi olmayan gelişmekte olan ülkelerdir. Zira anlatılan hikayeye göre normalde X bir ürünü üretecek teknolojiye sahip olmayan gelişmekte olan ülke, örneğin Türkiye, eğer uslu bir çocuk olarak yatırım çekmeyi başarabilirse hem ülkesinde üretim yapmak için gelen gelişmiş ülke şirketleri sayesinde istihdam yaratmış olacak, hem üretim kapasitesi ve teknoloji edinmiş olacak, hem de üretim kapasitesinin kurulabilmesi için dışarıdan yapılan yatırımlar sonucunda ülkesine döviz çekmiş olacaktır.
Gerçekten de bugün Türkiye'nin en önde gelen ve en çok ihracat yapan otomotiv, tekstil gibi sektörlerinin başarı öyküleri böyle yazılmıştır. Hikâyenin bizlere anlatılmayan kısmı ise kazananlar değil kaybedenler, bu başarı öyküleri karşısında ödenen bedellerdir. İşte bugün dünyada küreselleşme ve serbest piyasa trendlerinin sona eriyor olmasının arkasında ödenen bu bedeller vardır:
Ödenen bu bedellerin birincisi, gelişmekte olan ülkelere taşınan üretimin gelişmiş ülkelerdeki üretim kapasitesini bitirerek o ülkelerin sanayi stratejileri üzerindeki hâkimiyetine son vermiş olmasıdır. En basit örnekle, bugün ABD yüksek teknoloji çip üreten şirketlerinin Çin'e satış ve teknoloji transferi yapmasını normal şartlar altında engelleyemediği için piyasanın ve uluslararası ticaretin kurallarını yeniden yazmaya girişmiştir. (DEVAMI YARIN)