Herkes herkesten, en çok da yaşanan zamandan şikâyetçi. Kimse bir özeleştiri yapmıyor. Kendi kusuruna bakmayıp başkasına çamur atmayı çok seviyor. Sadece siyasi düşüncelerimizden dolayı bile dün iyi dediğimize bugün kötü diyebiliyoruz.
Üzücü olan şikâyetten başka bir şey de yapmayışımız. Toplum her geçen gün daha kötüye doğru giderken buna kim/kimler ya da ne sebep oluyor? Sorarsanız en büyük suçlu medya. Peki, o medyaya kim yön veriyor? Siz o şiddet içeren dizileri, filmleri izlemezseniz bir daha çekilir mi o dizler filmler? Gazeteleri, dergileri almazsanız bir daha basılır mi gazete ve dergiler?
Kabul etmeliyiz ki hepimizin içinde bir canavar var ve ortaya çıkmak için bir 'an' bekliyor. Kadın veya erkek fark etmeksizin narsizmin doruklarında yaşıyoruz hayatı. Böyle olunca da ahlaki anlamda çöküş başlıyor. Aile denilen temelinden sarılmaya başlayan toplum bir daha da belini doğrultamıyor.
"Ev alma komşu al" dermiş eskiler. Rivayet edilir ki Efendimiz (as) de komşuluk, komşu hakları üzerine öyle bir konuşma yapmış ki sahabeler; "Komşuyu komşuya varis kılacak zannettik" demişler. Peki, şimdi durum nasıl? Apartmanımızın önünde bir çadır görünce biliyoruz komşularımızdan birinin öldüğünü. En yakın komşumuzla bile bayramlaşmıyoruz. Akrabalık ve arkadaşlık ilişkilerimiz neredeyse kalmamış. Sılayı rahimi unutmuşuz. Eskiden milli ve manevi değerlerimiz vardı. Evlerimizde misafir eksik olmazdı şimdi hepsinin sadece adı kaldı.
Uzaklaştık birbirimizden. Çocuklarımızdan, eşimizden bile. Evimize, eşimize el olduk. Aynı koltukta oturan ama birbirine yabancı insanlara döndük. Eskiden, gözüne bakınca ne diyeceğini anladığımız insanların halini sosyal medya durum veya hikayelerinden öğreniyoruz.. Sosyal denilen asosyal medya ise kocaman bir yalancı dünya. Neredeyse hiç mutsuz insan yok ve her zaman tebessüm halindeyiz. Koca bir yalan fabrikası... Olan bize oldu ama ne oldu nasıl oldu da, hangi ara bu kadar kötü olduk?
Medya arz ve talep sektörüdür. Talep etmediğiniz hiç bir şeyi veremez size. Bu sosyal medya için de geçerli. Reklamlarınız bile talep/merak edip araştırdıklarımız üzerine karşımıza çıkıyor.
Bu yüzden önce kendimizden başlamalıyız. Herkes önce kendi odasını temizleyecek. Sonra evini ve evinin önündeki sokağı... Böyle böyle gelecek kardan aydınlık. Yoksa biz kendimizi değiştirmediğimiz müddetçe Allah da bizi değiştirmeyecek ve helak olup gideceğiz.
Fesat edilmiş bir ömür yaşamamak için önce kendimizden, evimizden başlayacağız. Hatır nedir bileceğiz. Kıymet nedir bileceğiz. Diğergam olmayı bileceğiz. Emanet nedir bileceğiz. Emanetin önemini bileceğiz. Kadın erkeğe, erkek kadına yaren olacak. Psikolojik şiddete de fiziki şiddete de karşı çıkacağız.
Sonra bunu çevremize yayacağız. Sadece kardeşiz demek yetmez. Habil ile Kabil de kardeşti. Biz hangi taraftayız ona karar vereceğiz..
KAÇAĞIN BOYUTU ÇOK MU BÜYÜK Kİ SUSUYORSUNUZ?
Geçtiğimiz hafta bu köşede Milli Eğitim'de Alkol Kaçağı başlığı ile bir yazı yayınlamıştım. Yazı yayınlandığı andan itibaren olayı kısmen bilenler aktardığımız ayrıntılar, hiç bilmeyenler ise tüm yaşananlar hakkında çok şaşırdıklarını söylediler. İsmin kim olduğunu merak ediyordu büyük çoğunluk. Aslında ismi yazmamış olsak da küçük bir araştırma yapan kim olduğunu hemen bulabilirdi.
Birileri (ne demekse) "Düşmüş bir insana bir tekme de sen mi vuruyorsun?" diye soruyordu. Kimileri ise kimsenin topa girmediği bir konuda bizim yazımızın öneminden bahsetti. Öncelikle şunu özellikle belirtmek isterim; Benim şahıslarla işim yok. Benim asıl derdim sistemle..
Tabir yerindeyse balığın baştan koktuğu ya da günümüze uyarlarsak maalesef tuzun bile koktuğu bir ortamda şahısların hiç bir önemi yok. Zira bu sistemde, bu tarz konularda her zaman ya gelen gideni aratır ya da zarar veriyor dediğiniz adam ödül verilir gibi daha üst mertebelere yükseltilir. Vekilse asil olarak atanır. Olan da maalesef yine vatandaşa olur.
Yazı yayınlandıktan sonra konuyla ilgili beni arayan herkes aklına takılan bazı sorulardan bahsetti. Ben de hepsine aynı şeyi söyledim; "Sizin aklınıza takılan soruların tamamını ben de kendime sordum ama cevap alamadım". Hal böyle olunca bize o soruları burada sıralamak ve yetkililerden bir cevap beklemek düştü. Bakalım cevap veren/verebilen olacak mı?
Geçtiğimiz hafta gündeme getirdiğimiz Milli Eğitim'de Alkol Kaçağı başlıklı yazı ile ilgili İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Adana Valiliği yetkilileri ne yaptı?
Bu iki kurumun yetkilileri neden bir kamuoyu açıklaması yapmadı?
O yazıda sıraladığımız iddiaların hangisi eksik ya da yanlış?
Kaçak içki içtiği iddia edilen ve adı hem ahlaki hem akçeli çok çeşitli dedikodulara karışan birisine kim ya da kimler neden/nasıl referans oldu?
Böyle bir insan üstelik milli eğitim gibi bir camia içerisinde nasıl oluyor da başta İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olmak üzere çok önemli makamlara getiriliyor?
Hakkında birçok soruşturma açılan ve çeşitli cezalar alan bu şahsın yeniden öğretmen olarak atanması nasıl oluyor da mümkün oluyor?
Biz, üzerimize düşeni yapıp kamuoyunu bilgilendiriyor ve haberimizi takip ediyoruz. Bakalım yetkililer ne yapacak?
ADANA SİYASETİ NEREYE?
*Kapalı kapılar ardında dönen dolapların haddi hesabı yok. Çok yakında eskiden gördüğümüz atanmışlar ile seçilmişler ya da iki farklı siyasi partiden seçilenler arasında büyük kavgalar görürseniz şaşırmayın. Yani COŞacak yine Adana'ya ALDIRMAZ adamlar..
*İl Başkanlıkları üzerine çok yazdım. Henüz değişen bir şey yok ama siz yine de büyük sürprizlere hazır olun.
*Belediyelerde reklamlar ve bazı başkanların algı yönetimleri dikkat çekici ama henüz elle tutulur bir hizmet yok. Verilen sözler zamanında tutulmazsa tarihi rekorla gelenler tarihi hezimetle giderler. Aman dikkat!
BURNU SÜRTÜLSÜN
Toplumu bu hale getirenlerin...
*
Liyakat yerine sadakat arayanların...
*
Devrin adamlarının...