Henüz ilkokula başlayan küçük bir çocuktum. A'yı B'yi bilemezken bildim Arma'yı.
Üçgen bir bayrak evimizin salonunda asılı dururdu. Mavi ve Lacivert renklerin asilliği değişilmezdi hiç bir şeye. Stadyumdan bahsederlerdi ama hem uzaktı bize oralar hem de önümüze düşüp, hadi diyerek maça götürecek kimsemiz yoktu. Olsun, uzaktan seviyorduk biz Arma'yı. Biz, diyorum zira abim Adana Demirsporluyum dedikçe ailenin geri kalan tüm çocukları da Adana Demirspor'luyuz diyorduk.
İlk stadyum maceramı hatırlıyorum da büyülenmiş gibiydim. On binlerce insan hep bir ağızdan bağırıyor. Takım gol attığında sevinçten, takım kötü oynadığında ya da gol yediğinde sinirden çıldırıyordu.
'Halkın takımı' diyorduk Adana Demirspor'a. Maraton'da elinde kocaman bayraklarla büyük abilerin, her atakta hop oturup hop kalkan yaşlı amcaların, babasının elinden tutup gelen çocukların, eşiyle birlikte stada koşan kadınların, takımın borcunu kendi üzerine aldıktan sonra canına kıyan koca Çınar'ların heyecanı maalesef kapitalizmin çarklarına yenik düştü.
Her başa gelen kendi meşrebince bir şeyler yapmaya çalıştı. Kendi dünya görüşüne göre faaliyetler yürüttü. Futbolcu transfer etti. Birisi Arjantin'den bir komünist takımla kardeş yaptı kulübü, bir diğeri maça Ya Allah, Bismillah, Allah-u Ekber sloganları ile başlatıp siyasi işaretler yaptırdılar.
'Halkın takımı' artık 'Başkan'ın takımı' gibi olmuştu. Öyle bir ortam oluşturdular ve öyle bir hava estirdiler ki Belediye Başkanları takıma destek olmasa takımın biteceğini, kulübün kapanacağını söylediler hep. Başkanlar; "Vallah! Sataram kulübü ha!" diyerek tehdit etti taraftarı. Arma sevdalısı insanlar da işte bu korkuyla sırf takıma sahip çıkıyor diye oy verdiler takımın kaderiyle oynayanlara.
Zaten sporun dostluk ve kardeşlik olduğu fikri çoktan yitirilmiş, ahlaklı bir şekilde yapılmasının önüne geçilmiş, bahis şirketleri eliyle bazı kulüplerin yöneticileri, teknik ekibi ve/veya futbolcularla iddiaya kurban vermeye başlamıştı futbol zevkimizi.
Son yıllarda tahta açılamadı, puan cezaları aldı, boş salonlarda kongreler gerçekleştirdi. Üç günlük emanetçi başkanlar geçti kulübün başına. Sonra taraftarın isyanını gören siyasi irade devreye girdi ve belki Büyükşehir seçimlerini kazanırız ümidiyle bir hamlede bulundu. İki yıldır da farklı bir havada takım.
Takımın şimdi parası çok ama ruhu yok. Gelen gideni artıyor. Milyonlarca lira para harcandı fakat sportif başarı yakalanamadı. Eleştirilere ya kulak asılmadı ya da kaba güçle bastırılmaya çalışıldı.
Her geçen gün yanlış üstüne yanlış yapıldı. Yapılmaya da devam ediliyor ve işin kötüsü hâlâ buna dur diyebilecek kimse yok.
Taraftarı yönlendirebilecek kişiler maddi olarak nemalanmaya başladıklarından, arma sevdasını keş paraya tercih ettiklerinden beri yanlışa, "Yanlış" diyen kalmadı. Gazetecilerden de pek itiraz sesleri duymadık ama duyduklarımızın da sesini hemen kısmaya çalıştı kulübün yöneticileri.
Geçtiğimiz hafta yeniden kongre yapıldı. Olağanüstü bu kongrede alınan en önemli karar kulübün şirketleşmesiydi. Halkın takımı çok yakında tam 'düzen' takımı olacak. Borsaya girecek bu kez iş daha da değişecek. Parası olan düdüğü çalacak.
Hafta başında 'seçilmiş' gazetecilerle bir toplantı gerçekleştirildi. Davetliler arasında yıllardır tek bir defa dahi maça bile gitmeyenler vardı ancak deplasman da dâhil Adana Demirspor'un tüm maçlarına katılanların bir kısmı davet edilmemişti.
Duyumlarıma göre genel itibariyle al gülüm, ver gülüm havasında bir toplantı oldu. Benim toplantıda dikkatimi çeken husus Fenerbahçe'nin, Galatasaray'ın, Beşiktaş'ın şirketleşmesinin yanlış olduğunun, doğru olanın ise Adanaspor gibi bir şirketleşme olduğunun ifade edilmesiydi.
Yani, dünya kulüpleri dediğimiz, bu ülkenin futboluna yön veren kulüplerin yaptıkları yanlışmış ama şanlı taraftarını küstüren ve her maçını Süper Lig takımlarından bile daha fazla sayıda seyirciye oynarken keyfi davranış ve tutumlar nedeniyle ortalama 300 kişiye maç oynayan Adanaspor'un şirketleşmesi doğruymuş.
Maalesef kimileri görmüyor, kimileri görmek istemiyor, bilerek ve isteyerek üç maymunu oynuyor ama Adana Demirspor bir uçuruma doğru sürükleniyor.
Adana Demirspor'un bir kültürü var. Bu kültür içerisinde sportif başarı en son gelir. Öncelik ahlak ve maneviyattır. Dostluktur, kardeşliktir. Gerçek Demirsporlular takımlarının hangi ligde oynadığı ile ilgilenmeden sever takımını. Maalesef işte bu kültür yıllardır her sezon biraz daha bitirildi. Şimdi sıra sanırım son noktayı koymaya geldi.
Bu kültürü yok edemezsiniz/etmemelisiniz diyeceğim ama edebilirler/edecekler. Çünkü düne kadar bu kültüre toz kondurmayan birileri üç kuruş parayı görünce arma sevdasını unutup para sevdasına tutuldu.
Adana Demirspor'u biz amatörde de sever ve destekleriz yeter ki elinizi çekin takımdan diyeceğim fakat biliyorum ki en başta takım için ömür tükettiğini söyleyenler karşı çıkacak bana.
Böyle giderse maalesef artık Adana Demirspor zengin ama ruhsuz takım diye anılacak.
Yazık... Çok yazık...