15 Temmuz hain darbe girişimi bu ülkenin bağrına saplanan hançerlerden sonuncusuydu. Sureti Hak’tan görünen iblislerle sırf iktidara düşmanlıklarından onları destekleyen sözde çağdaş, aydın kansızların ülkemizi bir kez daha karanlığa gömme girişimi halkımızın kahramanca karşı duruşuyla püskürtüldü.
251 şehit verdik ve iki bin yüz doksan altı kişi de gazi oldu o gün. Tanklara göğüsleriyle siper olanların yazdığı destan sayesinde bugün geleceğe daha umutla bakabiliyoruz.
Aslına bakarsanız 15 Temmuz’un hemen ertesinde başlayan birlik ve beraberlik atmosferinin bugüne kadar sürmemesinin en büyük nedeni siyasetçilerin daha fazla oy devşirme kaygısıyla toplumun bir kesimine (herkesin kendince hitap ettiği kesime) şirin gözükme çabaları oldu.
Keşke olmasaydı. Dışta da içte de yeterince düşmanımız var zaten. Bari birbirimize düşmanlık yapmasaydık. Hal böyle olunca 15 Temmuz öncesi yaşadığımız ayrışma bugün daha belirgin hale geldi. Hâlbuki 15 Temmuz bir turnusol kâğıdıydı. Siyah ile beyazın birbirinden net bir şekilde ayrıldığı dönemdi o dönem.
O günden bu güne köprünün altından çok sular aktı. 15 Temmuz’da iradesine sahip çıkan millet o gün sokakta, meydanlarda göremediği, saklanmak için delik arayan birçok ismin her şey bittikten sonra en önde bayrak salladığını ve buna da devleti yönetenlerin göz yumduğunu görünce maalesef 15 Temmuz’un yıldönümlerindealanlara gitmez oldu. En başta yetkililer kendilerine şu soruyu sormalı; Ne oldu da yüz binlerce kişinin katıldığı törenlere artık binler bile katılmaz oldu?
Adana’ya gelince… Geçtiğimiz yıl düzenlenen programlarda üç konu çok dikkatimi çekmişti. Birincisi halktan neredeyse yüz kişinin bile katılmaması ikincisi protokol ile milletin arasına güvenlik bariyerleri çekilmesi, üçüncüsü de STK’ların hak ettiği şekilde programda yer almaması.
Bu yılki kutlamalarda ise bu üç sıkıntının ikisi giderilmiş gibiydi. Birincisi çok daha fazla insan alana akın etmişti. Kalabalığın coşkusu güzeldi. Millet 15 Temmuz’un yıldönümünde Adana’nın nefes aldırmayan sıcağında yine iradesine sahip çıkmak için alandaydı. Bence Ak Parti başta olmak siyasi partiler biraz daha ağırlık verse daha farklı bir görüntü de ortaya çıkabilirdi.
Bununla birlikte milletle yöneticiler arasında da bir set yoktu bu kez. İşte bu bize yakışandı. Milletin iradesi milletvekilleridir, validir, belediye başkanlarıdır, bürokratlardır. Nasıl olurda milletin iradesini milletten ayırabilirsiniz. Bu birlik ve beraberlik de bu sene sağlanmıştı. Bu kapsamda programı düzenleyen Adana Valimiz Sayın Süleyman Elban ve Adana Valiliği yetkililerine teşekkür ediyorum.
Tek bir şey eksik kalmıştı o da STK’ların katılımı. Sorarsak programı STK’ların oluşturduğu bir platform düzenlemişti ama mesela Adana Ticaret Odası’nı, Adana Sanayi Odası’nı, Adana Ticaret Borsası’nı, iş adamı derneklerini nasıl bir STK olarak algılayabiliriz ki? Kızılay, Memur-Sen gibi birkaç kurum dışında STK olarak niteleyebileceğimiz pek kurum yoktu. Araştırmalarım neticesinde bu kurumların davet bile edilmediğini öğrendim. Bu eksikliğin de önümüzdeki yıl giderileceğini düşünüyorum.
Son tahlilde Adana’da birlik ve beraberlik ortamını oluşturacak olan kişi elbette ki programın ev sahibi olan Sayın Valimizdir. Bu sene güzel bir adım atıldı. Ortak akılla bu adımı bir ileriye daha taşımak gerekir.
Açıkçası Sayın Süleyman Elban’ın STK’larla, vatandaşla daha çok bir arada olması, onlarla daha çok görüşmesi, daha çok fikir alış-verişinde bulunması en çok bu şehre katkı koyar. Bizim de en çok buna ihtiyacımız var.
Bir kez daha 15 Temmuz programında emeklerinden dolayı Sayın Valimize ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
İşte bu kez oldu. Çok daha iyisini yapacak iradeye de sahibiz. Eminim bunu da başaracağız.
Yüreğine ve kalemine sağlık kardeş ama asıl büyük katılımı atlamışsın mesela meydanı dolduran lukus makam araçlarını