İsraf; yeme içmeden giyim kuşama, vakitten sağlığa varıncaya kadar her türlü nimet ve imkânı ölçüsüzce kullanmaktır, dengeyi ve itidali kaybetmektir.
İnsanın kendisine, çevresine ve kâinata yazık etmesidir.
İsraf, varoluş bilincimizden ve yaratılış gayemizden uzaklaşmaktır.
İsraf, aynı zamanda bütün nimetlerin sahibi olan Yüce Allah’ın Rezzâk ismine saygısızlıktır.
**
İsraf, sadece mal ve eşya ile sınırlı değildir. İnsan için en büyük israf, ne için yaratıldığını ve varlığını hangi uğurda kullanması gerektiğini unutarak ömrünü heba etmektir.
Kendisine verilen akıl nimetini iman ve hikmetle buluşturamamaktır.
.Bedenini, gücünü, iradesini iyilik ve hakikat yolunda kullanmayıp beyhude meşgalelerle heba etmektir.
Sahip olduğu bilgi ve tecrübeyi, bilim ve teknolojiyi insanlığın faydasına değil ifsadına kullanmaktır.
**
Bu gün insanı daha fazla kazanıp daha çok tüketmeye teşvik eden, ne kadar harcarsa o kadar değerli olacağını iddia eden bir zihniyet yaygınlaşıyor.
Özenti ve gösterişe dayalı hayatlar, lüks ve israfa yönelik harcamalar öne çıkarılıyor.
Böylece ömrünü üretim yerine tüketime adayan insanlık, aslında manevi değerlerini ve yaşama amacını tüketiyor.
**
Hâlbuki hayat kitabımız Kur’an, insanın yeryüzüne imar ve ıslah için geldiğini, dünya ve ahiret hayatı adına orta yolu, iktisadı ve dengeyi asla kaybetmemesi gerektiğini vurgular.
Geliniz Yüce Rabbimizin bizlere lütfettiği bütün nimetlerin değerini bilelim. Hiçbir nimeti ölçüsüzce israf etmeyelim.
Vaktimizi boşa. geçirmeyelim.
Yememizde, içmemizde, giyim kuşamımızda ve harcamalarımızda ihtiyaç fazlasından. kaçınalım. Allah’ın verdiği her nimetin bir gün hesabının sorulacağını bilelim.
Nimetler karşısında şımarıp lükse dalmadan ve duyarsızca israfa girmeden infak ahlakını kuşanalım. Rabbimizin hayata ve kâinata koyduğu dengeyi gözetelim.
**
TASAVVUF SOHBETİ KALBİN ABDESTİDİR
Bu Öyle bir ilaç ki dünyalık ve ahretlik hastalıkların kesin ilacıdır;
Hasan Basrî (rha) bir gün demiştir ki :
Dindar bir genç ile Basra sokaklarında ve çarşılarında dolaşırken birden kürsüde oturan bir doktora (hekime) rastladık.
Önünde insanlar vardı. Onların her birinin elinde su dolusu şişeler vardı.
Onlardan her biri, kendi hastalığı için ilaç tarif etmesini istiyordu.
**
Genç doktora doğru ilerleyerek:
"Ey doktor!
Sende günahları temizleyecek ve kalblerin (manevî) hastalıklarını iyi edecek ilaç var mı ?" dedi.
Doktor "evet" dedi.
Genç "getir (de görelim)" dedi.
Doktor "benden 10 şey al !" dedi.
Sonra şöyle devam etti:
Fakirlik ağacının köklerini Tevazu ağacının kökleri ile birlikte al.
Tevbe helîlecini (çam kozalağına benzeyen bir tür hind meyvesi)
Onlara kat.
Bu karışımı Rıza havanına at.
Onu Kanaat tokmağıyla döv.
Takva kazanına koy.
Üzerine Haya suyunu dök.
Muhabbet ateşiyle kaynat.
Şükür bardağına dök.
Reca (ümit) yelpazesiyle havalandır (soğut).
Hamd kaşığı ile iç.
Bu ilaç, dünyevî ve uhrevî bütün hastalık ve belalara iyi gelir.