Peygamber (a.s.m) Efendimiz bir keresinde minbere çıkarken; Bir adım çıktı, “Amin…”; bir adım daha çıktı, “Amin…”; bir adım daha çıktı, “Amin…” dedi.
Hutbesi bittikten sonra: “Ya Resûlallah! Minbere çıktığınız zaman âmin dediniz, her adımınızda bunu neden söylediniz?” diyerek sebebini sordular.
Buyurdu ki: “Cebrail (a.s.) üç dua etti, ben de onlara âmin dedim, dedi.
Birisi: Cebrail(a .s.): “Annesine, babasına veya sadece onlardan birine ulaşmış bir evlat, (onlara güzel hizmet edip, onların hayır duasını alıp) cenneti kazanamadıysa ona yazıklar olsun/burnu yerde sürtünsün!” dedi, ben de âmin dedim.
**
İkincisi: Cebrail: “Sen peygamber olarak, bir insanın yanında anıldığın zaman, sana salat-ü selâm getirmezse; ona yazıklar olsun!.. Onun burnu yere sürünsün!” dedi. Ben de ona âmin dedim.”
**
Üçüncüsü, Cebrail: “Ramazana eriştiği halde bir insan, buna ramazanın feyzinden, bereketinden istifade edememiş, Ramazan gelmiş geçmiş de hâlâ Allah’ın mağfiret ettiği bir kul olamamışsa, Allah’ın affını, mağfiretini kazanamamışsa; yazıklar olsun o kula!.. Burnu yerde sürtsün!”‘ diye dua etti. Ben de ona âmin dedim” buyurdu
(Buharî-)
HZ ALİ'NİN MUTEŞEM NAR HİKÂYESİ
Hz Fatıma iştahsız olmuştu. Hz Ali
Hz Fatıma’nın hanei şeriflerine teşrif edip:
“Ya Fatıma! Dünya tatlılarından gönlün ne istiyor?” diye sordu. Hz Fatıma:
“Ya Ali, nar istiyorum” buyurdu. Hz Ali yanında hiç para yoktu. Uzun uzun düşündü.
Sonra kalkıp çarşıya gitti. Biraz borç para aldı ve onunla bir nar satı aldı. Eve giderken yol kenarına bırakılmış bir ihtiyar hasta gördü. Hz Ali o ihtiyara yaklaşıp:
“Gönlün ne istiyor?” diye sual buyurdu. O da:
“Ya Ali! Beş gündür buraya atılmış duruyorum. İnsanlar geçip giderler. Kimse bana iltifat etmez.
Benim canım nar istiyor.” Dedi. Hz Ali düşündü.
“Eğer bu elimdeki narı bu ihtiyara verirsem, Fatıma narsız kalacak. Eğer buna vermezsem Cenabı Hakk’ın ayeti “Ve dilenciye gelince (onu) azarlama” (Duha 93.10) ve Resulüllah Efendimizin(Laa teruddüsseeile velev kene ale fersin) emirlerine muhalefet etmiş olurum” diye düşündü ve narı ihtiyara verdi.
İhtiyar şifa buldu. Hz Fatıma validemiz Hz Ali Fatıma’dan haya ederek hanei saadetine geldi.
Hz Fatıma, Hz Ali görünce O’nu ayakta karşıladı. Narın hadisesini öğrenince:
“Ya Ali! Sen üzülme; Allahü Teala’nın izzet ve celaline yemin ederim ki sen o ihtiyara o narı verdiğinde gönlümde, nara karşı olan iştah gitti” dedi.
Hz Ali O’nun bu sözleri ile ferahladı. O anda bir kimse gelip Hz Fatıma’nın kapısını çaldı.
Ali
Kimsin diye sual buyurduklarında:
“Aç kapıyı ben Selman-ı Farisi’yim” diye ses geldi.
Hz. Ali kalkıp kapıyı açtı ve Selman (ra) içeri girdi. Elinde üzeri mendille örtülü bir tabak vardı.
O tabağı Hz. Ali’nin önüne koydu. Hz. Ali “Bunu kim gönderdi?” Dedi. Hz. Selman:
“Bunu Allah Teâlâ Resûllah’a gönderdi. Nebi Aleyhisselam da zatı şerifinize gönderdi” buyurdu.
Hz. Ali tabağın örtüsünü açtı. Baktı ki, tabakta dokuz tane nar var.
İmam-ı Ali buyurdular ki:
“Yâ Selman! Bu getirdiğin bana olsa on olurdu. Çünkü Hakk Teâlâ: “Kim bir iyilik ile gelirse onun için on misli vardır” (En’am 6, 160) buyuruyor.
Bu ise ona uymuyor. Buyurdular. Selman (r.a) tebessüm ederek, sakladığı bir narı da çıkarıp tabağa koydu. Ve:
“Yâ Ali! Allah’a yemin ederim ki bu narlar on idi. Fakat ben seni tecrübe için bir tanesini saklamıştım” buyurdu.
**
Bir dua gelir bir dostun can evinden derdine derman iyiligine ferman olur da sen bilmezsin...
Bir dua gelir bir sevenin sesinden nefesinden...
Daralan yuregini rahatlatir ferahlatir da sen farketmezsin...
DUA BIR ILACTIR VE HERKES ONA MUHTACTIR...
Dua edenleriniz cok olsun.
**
BİR SORU;
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in çok evliliği nasıl izah edilebilir
CEVAP;
Çok evlilik konusunda Hz. Peygamber (s.a.s.)’in özel bir durumu olduğu şüphesizdir.
O’nun hayatının sonlarına doğru dokuz hanımı bir nikah altında toplamış olması, bazıları tarafından dünyevi zevklere düşkünlükle yorumlanmak istenmiştir.
Oysa onun evliliklerine bakıldığında durumun böyle olmadığı görülür.
Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) 25 yaşında iken ilk evliliğini, kendisinden yaşça hayli büyük ve dul bir kadın olan Hz. Hatice (r.a.) ile yapmış ve bu evlilik yaklaşık 25 yıl sürmüştür.
Kendisine yapılan onca teklife rağmen hayatının bu zinde döneminde başka bir kadınla evlenmemiştir.
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in çok evlenmesinin başlıca sebepleri şunlardır
a) Onun getirdiği din şüphesiz erkekler kadar kadınları da ilgilendiriyordu. Kadınlara yönelik tebliğlerde Hz. Peygamber (s.a.s.)’in hanımları eğitim ve öğretim görevini ifa ediyorlardı.
Hz. Hatice’nin Peygamberliğin ilk döneminde, Hz. Peygamber’e yardım ve destek konusunda göstermiş olduğu büyük fedakârlıklar herkesçe bilinmektedir.
Hz. Peygamber (s.a.s.)’den sonra uzun seneler yaşamış olan Hz. Aişe de, hadis rivayetinde, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in ahlak ve özel hayatı konusunda ve kadınlara ait özel durumlara ilişkin hükümlerde Müslümanlara adeta öğretmenlik yapmıştır.
Diğer eşlerinden her biri de kendi çevrelerinde ve değişik şekillerde Hz. Peygamber (s.a.s.)’in sünnetinin öğretilmesine katkıda bulunmuşlardır.
b) Hz. Peygamber (s.a.s.)’in eşlerinin hemen her biriyle ilgili özel evlenme sebepleri de bulunmaktadır. Bunlar arasında, kocasının ölümü üzerine dul ve desteksiz kalan ve İslam’a bağlılıkta sebat eden mümin kadınları himayesine alma, onları ödüllendirme (mesela; Sevde, Zeynep, Hind), Arapların içinde evlatlığı öz evlat gibi algılama şeklindeki yanlış anlayışları değiştirmede fiilen öncülük etme (mesela, yasaklanmadan önceki evlatlığı olan Zeyd’in boşadığı Zeynep), ashabın ileri gelenleriyle köklü Arap kabileleri ve komşu topluklarla akrabalık kurarak İslam toplumunun bütünleşmesini sağlama (mesela, Hafsa, Ümmü Habibe, Safiye) gibi amaç ve sebepler sayılabilir