Yeni dünya düzeninde tercihler değişti. İnsanların yaşam koşullarında iyileştirmeler getirilmesi adına her konuda doğallıktan uzaklaşılarak suni bir yaşamı seçmeye başladık ki işte tam da vakit metabolizmamız bozuldu.
Sabahları erkenden kalkan analarımız tandır sacını kurup üzerinde bazlamasını yaparak çocuklarını kahvaltıya hazırlardı. Tarhana çorbası ile kendimize gelirdik. Peynir ve pekmez doğaldı, bal ise saftı, katıksızdı.
Bahçeden toplanan domatesler ve salatalıklar sofraları süsler, demli çay ile evimizde beslediğimiz tavukların yumurtalarını yiyerek güne merhaba derdik.
Şimdileri ise dolabı açıp ambalajlarına sarılmış birden farklı markalarla tanışıp içerisindeki katkı maddelerini okuduğumuzda canımızın sıkılacağı ürünlerle güne başlıyoruz. Her şeyin doğalından uzaklaştık.
Çamaşırları akan dere sularının kenarında veya büyük çamaşır leğenlerinde kalıp sabun, kil gibi doğal malzemeler ile yıkar ve kuruması için asardık. Şimdileri ile onlarca çeşit deterjanla çamaşır makinesinde yıkamaya başladık.
Bulaşıkları elde yıkamayı bıraktık, makineye atıp ‘ne kadar güzel yıkamış’ diyerek mutlu olmaya çalışıyoruz. Oturduğumuz yerden kumanda ile hayatımızı yönlendirmeye, hareket etmeden her şeyi önümüzde bulmaya alıştık.
Yeni dünya düzeninde durum böyle maalesef. Bütün bu dile getirdiklerimi siz kıymetli okuyucularımız zaten yaşayarak biliyor, görüyor. Bu hayatın kaçınılmazı oldu. Böyle mi olması gerekiyordu? Bu sorunun yanıtını herkes kendisine göre verebilir.
Bana göre hayatın bu safhaya gelmesinden tüm insanlar rahatsız. Kolaycılık ile ekonomisi daha da açık veren ailelerin içler acısı durumu. Bir markete girip temizlik maddesi için ödedikleri parayı hesap eden tüketicilerin dertlerini dinleyince aslında nereye doğru yol aldığımızı görürsünüz.
Giysi konusunda da aynı sıkıntı yaşanıyor yeni dünya düzeninde.
Terzilere ihtiyaç kalmadan hazır giyim atölyelerinde dikilenleri giyerek uzun süre kullanmadan, her renk elbiseye uyumlu rengarenk ayakkabı, takı, makyaj derken adeta tadını, tuzunu kaçırdık yaşamın.
Kabarık faturalar gelince de avazımız çıktığınca bağırıyoruz. Simitçinin dahi cebine banka kartı koyduk. Harcar iken keyiflendirdik. Öder iken de üzdük. Yeni dünya düzeninde maalesef.
Bütün bunları yapar iken mahalle kültürünü de ortadan kaldırdık. Sokak birlikteliğini de…
Aynı apartmanda oturmanın keyfini yaşadık. Gidiş ve gelişi azaltıp evlere kapandık. Dostlukları sınırladık, seçici olduk.
Geçmişin izlerini unutup ataya, babaya, büyüğe karşı saygıdan vazgeçtik!
Sevgimizi yansıtamadık küçüklere. Aynı odada oturup birbiriyle cep telefonlarıyla konuşan toplum haline geldik, getirildik.
Üzdük, üzüldük. Maddi anlamda yıprandık, sıkıntı yaşayınca sağlığımız bozuldu.
Bir de üzerin pandemi geldi kapıya dayandı. Sevdiklerimiz kaybettik. Hayattan korkmaya, birbirimizden uzaklaşmaya başladık.
Bu yıldan sonra gelecek olan yıllarda inanın bana daha da yukarıda dile getirdiğim ana başlıklarıyla vurgulamaya çalıştığım konularda sıkıntılar artacak. İnsan olarak bizler daha fazla üzülmeye başlayacağız. Bizim evlatlarımızın bu günleri arayacak duruma geleceği günlere doğru sürükleniyoruz. Hoş görünün ortadan kalktığı bir toplum olduk. Saygıyı ve sevgiyi azaltarak tüketiyoruz.
İnsanların kalbindeki acıma duygusu, beğeni kabiliyetini yok ettik. Törpüledik. Mahalleye çıkınca yoldan, sokaktan geçen kişiyi yedi ceddine kadar tanıyan bizler her şeyi erken tükettiğimiz için birbirimizle yabancı olduk ve bundan sonra bu yabancılığı evlatlarımıza kötü miras olarak bırakacağız.
Artık paranın da ortadan kalkacağı söylenen döneme doğru seyir ediyoruz.
Allah sonumuzu hayır etsin. Başımıza neler gelecek? Onu da inanın merak ediyoruz ama yarının ne getireceğine dair endişemizi içimizde saklı tutarak bir öneri ile yazımı tamamlamak istiyorum.
Biz aslında birbirimize yeteriz. Ne olur her şeyi böyle çabuk tüketmeyelim. Biz Türk toplumuyuz ve başka milletlere benzemeyiz.
Kendimize gelmek zorundayız. Ne olur onu yapalım.
Sağlıklı günler dileğimle…