Bir Adanalının geçmişinde karpuz sezonunun anlamı büyüktür. Karpuz, dilim dilim paylaşım,
göbeği kapmak için rekabettir; Kesmecedir, ortasından kesilen üçgenin kan kırmızı rengi ile
satıcı ve alıcı arasındaki ispattır; Yiyebildikçe yemenin hazzı, sonrasında midedeki sancıdır;
Portakal gibi soyarak yenecek kadar küçük, misafirleri doyuracak kadar büyüktür.
Geçmişte satıcının önünden geçerken nefsiniz karpuz çeker, ayaklarınız serginin önüne
kendiliğinden giderdi. Satıcı “Kesmece bunlar!..”, “Kan kırmızı çıkmazsa geri getir!..”, “Bal
bunlar bal!..” diyerek malına güvendiğini belli ederdi. Şimdilerde işe kabak tadı karıştı.
Serginin önünden geçerken içinizi bir kararsızlık kaplıyor: alsanız, emek zahmet eve götürüp
de kabak çıkınca çöpe atacaksınız; Almasanız, içiniz gidecek. Artık satıcılar da eskisi gibi
iddialı değil.
İşe kabak tadı girdiği için, üzerine karpuz çeşitlerinin aşılandığı kabak anaçları suçlanıyor,
ama yiğidi öldürsek de hakkını yememek lazım.
Aşılama, genel anlamıyla, anaç adı verilen bitki parçasının üstün özelliklerini, çeşit adı verilen
bir diğer bitki parçasına aktarmak amacı ile yapılan kaynaştırma işlemidir. Bu uygulama ile
iki bitkinin bazı üstün özellikleri tek bir bitki üzerinde elde edilir. Kabak anacı üzerine
aşılanan karpuz çeşitleri, bazı toprak altı hastalıklarına daha dayanıklı olması, meyvenin daha
kaliteli ve daha uzun ömürlü olması nedenleri ile doğru bir uygulamadır.
Kabak üzerine aşılı karpuz çeşitlerinden elde edilen meyveler, tam olgunlaşma dönemlerinden
önce hasat edilirse, meyve kalitesi düşmekte, meyvenin renk ve tadında istenmeyen
durumlarla karşılaşılmaktadır. Karpuzun, emek zahmet eve götürüldükten sonra çöpe
atılmasının nedeni, olgunlaşmadan önce hasat edilerek pazara sürülen bu meyvelerdir.
Karpuz üreticileri, genellikle karpuzu yetiştirdikten sonra tüccar ile anlaşarak bostanı terk
ederler. Anlaşmadan sonra bostan ile ilgili tüm yetki tüccarın eline geçer ki, tüccar izin
vermeden, yetiştirenin bostandan bir karpuz bile alma hakkı yoktur.
Tüccar, Pazar durumuna göre meyveyi bostanda bekletir. Eğer pazarda yeterince meyve yok
ise, karpuz fiyatı yüksektir. Tüccar fiyattaki yükseliş dönemini kaçırmamak için satın aldığı
karpuzları bir an evvel pazara sunmak ister. Bu durumda tüketicinin hakkı, tüccarın ahlakına
kalmıştır: dilerse korur ve karpuzun olgunlaşmasını bekler, dilerse hiç düşünmeden pazara
sürer.
Karpuzlarda yaşanan kabak tadını gidermek için geçtiğimiz yıl devlet kurumları tarafından
sıkı denetim yapılmış, olgunlaşmayan karpuz meyvelerinin pazara girmesi engellenmiştir. Bu
denetimler sayesinde, yaşanan olumsuzluklar da önemli oranda azalmıştır.
Karpuzdaki kabak tadı üzerinde ne kabağın, ne karpuzun, ne de çiftçinin bir günahı yoktur.
Aslında bu üçlü, daha iyi karpuz için bir araya gelmiştir. Meydana gelmiş sorunları önleme
açısından, devlet de üzerine düşenleri yapmaktadır. Geriye pazarın arz ve talep tarafları
kalmaktadır. Son tüketici olarak bizler de kabak tadındaki olgunlaşmamız karpuzları
almazsak, tüccarlar da kabak tadını pazara taşımayacaktır.