Siyaset yoplumun gerisinde kalmaya devam ediyor. 16 nisan günü Türkiye’nin hemen hemen bütün siyasi renkleri sessizce hayır’da birleşti.
Siyasete dair söz söylemek isteyen bütün partililer diyelim ya da. Reklamsız, devlet desteksiz, maddi beklentisiz, ve de cesaretle. Süreç hayır’cı bütün partiler, partililer açısından son derece başarıyla yürütüldü. Farklılıklar kaşınmadan, geçmişe dair açık hesaplar sorgulanmadan, ben O’nunla aynı yerde olmam kapsileri yapılmadan müthiş bir olgunluk sergilendi.
Bunun iyi anlaşılması gerek. Türkiye’de siyaset toplumun bir kez daha gerisinde kalmıştır, 16 nisanda bunu bir kez daha gördük. 17 nisan’da ne gördük peki? Eski siyaseti. Değişen birşey yok, bizim siyasi kafalar da kadrolar da. İlla ben, illa ben. Ben olursam demokrasi de olur, barış da olur, huzur da olur refah da olur. Yaptıkları yapacaklarının teminatı olan siyasi kadrolarımıza baktığımız da kahve telvesinden daha karmaşık siyasi geçmişler, izler, bulanıklıklar görmek pek sıradan.
Başarısız kadroların her defasında hokus pokuslarla siyasette var olabilmeleri de sanıyorum Türkiye’de ki siyasetin fikirsizliğinden, tembellediğinden, öğrenilmiş acizliğinden kaynaklanıyor. Baba figürlü siyasetimiz, ağa figürlü siyasetimiz, reis’li siyaset anlayışımızın güdüklüğüdür bizi burlara getiren.
Ben bilmem kocam bilir diyen kadının ifadesinde ki netliktedir siyaset anlayışımız. Teslim edilmiş iradelerle, çogulculuktan yoksun yaşam pratiklerimizde gizlidir siyasi tıkanıklığımız. İnovasyonu beceremeyen, hayal kuramayan sanayicimizin, eğitimcimizin, iş adamımızın, bilim insanımızın tembelliğinde gizli çözümsüzlüğümüz. Gücü parlamentolarda, yönetim kurullarında, kadrolarda görmeyip, hep kahraman yaratma arayışında gizli siyasi çözümsüzlüğümüz.
Korkularımız da gizlidir. Türbandan korkmalar, Kürtçe’den korkmalar, bozkurttan, kömünistten korkmalar da, hep çözümsüzlüklerimiz. Allah korkumuzdan, otorite korkumuzdan, farklılıklardan korkumuzdan hep çözümsüzlüklerimiz.....