Yıllar önce Avrupa kupalarına giden Türk takımları gibi ruh halimiz. Şerefli mağlubiyetler aldığımız yıllar. Hakemler bizden yana olmazlardı nedense.
Ezik duygular taşıdığımız, bize bizden başka dost yok hallerimiz hani. Maçı tam alacağımızı sandığımız anda ya basit bir gol yerdik, ya da hakemin olmaz bir penaltı kararıyla başımızı iki elimizin arasına alıp, yıkılırdık ya, hatırladık mı? 16 Nisan sonrası, “hayır” cephesinin ruh hali sanki biraz da böyle.
Ne çok çalıştık ile başlayıp, verimli çalışmadığımızla devam eden ve sonrasında da liderlere hata bulduğumuz, ama asla “gerçeklere” yaklaşamadığımız sığ tartışmamalar.
Siyasi tartışmalar, futbol programlarındaki saatler süren ofsayt tartışmalarını aratmıyor dersem, doğru anlaşılır mıyım acaba? Yıllarca başarı için, yıldız oyunculara bel bağlamış kulüp takımlarının perişan hali ile siyasi partilerin ideolojisiz, popüler kişiler üzerinden tezlerini, iddialarını halka anlatamamaları arasında ki ilişkiyi fark edebiliyor muyuz?
Futbolda ki plansızlık, startejisizlik, günü kurtarma anlayışı siyasi partilere de bulaşmamış olabilir mi? Günlük başarılarla, hep önümüzde ki seçimleri hedef göstererek geleceği dair büyük ideallerimizi hayata geçirme şansımız var mı sizce?
Demirel’in “dün dündür” anlayışını beğenmeyiz ama sanki hepimiz bu çizgisizlik, ilkesizlik halini benimsemiş gibi değil miyiz? İktidar tek adamlık tezi üzerinden geleceğe dair bir planlama yapar iken bizim inandığımız parlamenter sistemden çabucak vazgeçiyor olma anlayışımız bizim toplum gözünde etkisiz kılmaz mı ilerde? Dünya tek adamlıktan vazgeçeli yüzyıllar oldu, parlamento, demokrasi ve hukukun üstünlüğünün tartışılmazlığı bizde ki halüsiyanyonlarla yer değiştirebilecek kalıcı gerçeklik değildir.
Yapmamız gereken parlamentonun yaşamsal önemini defalarca vurgulayıp, topluma bunun nasıl bir güç olduğunu anlatmamız.
Demokrasiyi önce içimizde, partilerimizin yapısında, yerel yönetimlerde halka gösterip, nasıl vazgeçilemez olduğunu kanıtlarla göstermektir. İktidarın savunduğu gibi salt “sandık demokrasisinden” daha çok, çoğulculuk, katılımcılık, adaletli, liyakat ve teamüllere sahip bir demokrasi yaratmak.