Cumhuriyet Halk Partisi Cumhurbaşkanı adayını açıklama işini çok uzattı..
Olay yılan hikayesine döndü..
Haliyle süre uzadıkça da işin cılkı çıktı..
Her gün bir başka kişi konuşulmaya, gündemi işgal ettti..
CHP açısından sürecin uzatılmasının yanında en hazin durum, tartışılan tüm adayların sağ kökenli, hatta AKP ile aynı "Milli Görüş" gömleğini giymiş kişiler olması..
Konuşulan, gündeme getirdilen, CHP'lilerin tartıştığı siyasetçilere bir bakar mısınız…
Abdullah Gül.. AKP'nin kurucusu. Ülkenin bugünlere gelmesinin baş sorumlularından birisi..
Ali Babacan.. AKP'nin uzun yıllar bakanlığını yapan siyasetçi.. Tıpkı Gül gibi, ülkenin bugünlere gelmesinin baş sorumlularından..
Abdullatif Şener.. AKP'nin kurucuların ve ilk bakanlarından.. Sonrasında partisiyle anlaşmazlığa düşmüş yollarını ayırmış, kendi partisi kurmuş, Türkiye Partisi deneyimi ile tabanın olmadığı anlaşılıp hüsrana uğramış Milli görüy geleneğinden gelen bir siyasetçi...
İlhan Kesici.. Bir rivayete göre gençliğinde Ülkücü ama sonrasında liberal demokrat. En baskın özelliği Demirel ailesinin damadı olması.. ANAP'ta milletvekilliği yapmış, 3 dönemdir de CHP'den milletvekili..
Bu siyasetçilerin CHP'nin cumhurbaşkanı adayı olarak adlarının gündeme gelmesi bile CHP'ye yakışmayan bir durum..
Kurulduğu günden bu yana Cumhuriyetin ve laıkliğin kalesi olmuş bir parti sonunda ülkeyi bugünlere getirmiş siyasal gelenekten gelen kişilerden medet umar hale gelmiş..
Kendi bünyesinden bir aday çıkarmayı aklına bile getirmiyor..
Cesaret gösterip adaylığını açıklayanları ise adeta linç ediyor..
Halbuki, CHP'ye yakışan kendi bünyesinden, kendi ideolojik çizgisinden bir aday çıkarmaktı..
Örneğin, tabanda ve halkta karşılığı olan Muharrem İnce gibi bir adayla Erdoğan'ın karşısına iddialı bir şekilde çıkmaktı..
Ama, bugün adayını açıklayacak olan CHP, şu satırların yazıldığı saatlerde hala Milli Görüş geleneğinin temsilcilerin Abdullatif Şener'i aday gösterip göstermemeyi tartışıyordu..
CHP bu tutumuyla seçimlere harcayacağı sinerjiyi boşa kullanmış oluyor..
Yine sağın her tonunu dolaşmış, girmediği parti kalmamış Meral Akşener'e de alan açarak kendi adayının şansını zora sokmuş olan bir CHP; yukarıda adı geçen sağ kökenli hangi adayla seçime girerse girsin, kendi oyunun altında kalacaktır..
O adayla, geçtiğimiz seçimlerde aldığı yüzde 25 bandını yakalama şansı asla olmayacak..
Kendini aday gösteren partinin oyunu alamamış bir adayı çıkarttığı için de CHP kurumsal olarak çok büyük yara alacaktır..
Muharrem İnce gibi bir adayla yarışa girmesi halinde ise, cumhurbaşkanı adayının partinin oyunu tamamiyle aldığı gibi toplumun diğer kesimlerinden aldığı oyla yüzde 25 bandının hayli hayli üstüne çıkacağı için CHP'nin eli güçlenecektir..
Ülkede siyasetin rayına oturmasını gönülden isteyen bir yurttaş olarak, onun için CHP'ye Muharrem İnce'nin adaylığı yakışır diyorum..
CHP'nin Muharrem İnce'yi cumhurbaşkanı adayı göstermesini istiyorum..
Türk toplumunu aynı siyasal görüşten gelen, dinci iki aday arasında tercih yapma zorunda bırakmamasını bekliyorum…
***************
Durak'ın çıkışları adaylık sinyali
Adana Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Aytaç Durak, durdu durdu seçim sürecinde yeniden ortaya çıktı..
Yaptığı konuşmayla "bayram seyran değil Durak niye konuştu" dedirtti..
Bir zamanlar dönemin Başbakanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan'a göbeğin atıyorsa diye konuşan Durak, bu kez MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli için "Ulan" diye insana yakışmayan bir uslupla hakaret etmiş..
MHP'li dostlar, Durak'ın bu konuşmasını yaşlılığına veriyorlar..
Ama hiç de öyle olduğunu sanmıyorum..
Durak'ın o yakışsız ifadeyi bilerek isteyerek kullandığını düşünüyorum..
Seçim atmosferinde kendini anımsatma kaygısıya konuştuğunu değerlendiriyorum..
Aytaç Durak'ın attığı adımları değerlendirdiğinde, önümüzdeki seçimlerde İP'in Adana Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olmak istediği anlaşılıyor..
DP'nin yıllardır hemen her yönetiminde yer alan Sertaç Durak'ın "Aile kararı" ile İP'e gönderilmesi bile, Aytaç Durak'ın İP'e çengel atma operasyonunun bir parçası..
Aylarca Meral Akşener'den telefon bekleyen, İP'in Adana örgütlerini kendisinin tavsiye edeceği kişilerin olşturmasını arzulayan Aytaç Durak'ın hevesi kursağında kalınca bu kez, kamuoyunda İP'i Adana'da Aytaç Durak ve Durak ailesinin "finanse ettiği" imajının yerleştirilmeye çalışılması, hep son konuşmayla ilintili, önceden planlanan adımların atılmasıdır..
O konuşmayla Aytaç Durak, artık Adanalıların unuttuğu adını yeniden hatırlattı..
Uzun bir süre de kendisini tartıştırarak gündemde kalacak..
Bu arada, yine planın içerisinde yer alan, yeğen Sertaç Durak'ın İP'in 24 Haziran seçimleri listesinde Adana'dan liste başı olması sağlanmaya çalışılacak..
İttifakla, milletvekllilğine garanti gözüyle bakıldı için, o durumda İP Genel Merkezi'ne de adım atma planı da gerçekleşmiş olacak..
Sonraki adım, 24 Haziran'ın hemen akabinde İP'in Büyükşehir adayı olarak Aytaç Durak isminin konuşulmaya başlanması ve Meral Akşener ile Koray Aydın, Ümit Özdağ gibi üst düzey yöneticilerin etki altına alınma girişimi olacak…
***************
Türkiye'ye dışa bağlayan anlaşmalar
Türkiye'yi dışa bağlayan anlaşmaların altında sanıldığı gibi "Amerikancı" Adnan Menderes'in değil, CHP ve "Milli Şef" İsmet İnönü'nün imzası bulunuyor..
Ne hazindir ki, Atatürk'ün ölümünden sonra, İsmet İnönü'nün şefliğindeki CHP, adeta Atatürk'ün mirasını, mücadelesini, fikirlerini yok saymış..
Kapütlasyonları yırtıp atan, Türkiye'yi tam bağımsız Milli Devlet yapan Atatürk'ten sonra, İnönü bu politikaları terketmiş..
Atatürk'ün hemen ölümünden sonra, CHP'nin ve Ülkenin tek lideri İsmet İnönü, Türkiye'nin yabancı bir devlete ayrıcalık tanıyan ilk ikili anlaşmayı imzalayarak, tam bağımsız Türkiye uygulamasının köküne dinamit koymuştu..
İsmet İnönü'nün 1 Nisan 1939'da yani Atatürk'ün uçmağa varışından sadece 4,5 ay sonra ABD ile ikili anlaşma yaptı..
Bu anlaşmayla, Türkiye Cumhuriyeti yabancı bir devlete ilk kez ayrıcalık tanıdı..
5 Mayıs 1939’da yürürlüğe giren bu anlaşmayla, Türkiye Amerika’ya “gerek ithalat ve ihracatta ve gerekse diğer bütün konularda en ziyade müsaadeye mazhar millet statüsü” tanıdı.
Ayrıca, ABD sanayi malları için, yüzde 12 ile yüzde 88 arasında değişen oranlarda gümrük indirimleri sağlandı.
Bu anlaşma yapıldığında hastalığının en ağır anlarında bile; “Ayrıcalık tanıyan ve bağımlılık doğuracak dış anlaşmalar yapılmamalıdır” biçiminde ve vasiyet niteliğinde önermelerde bulunan Atatürk öleli henüz 4,5 ay olmuştu...
Türkiye, ABD’ne ticari ayrıcalıklar veren anlaşmadan yaklaşık bir ay sonra; 12 Mayıs 1939’da İngiltere, 23 Haziran 1939’da da Fransa ile iki ayrı deklarasyona imza attı ve bu deklarasyonları 19 Ekim 1939’da (İngiltere ve Fransa, Almanya’ya savaş ilan etmişken) Üçlü İttifak Anlaşması' na dönüştürdü.
TBMM bu anlaşmaları oybirliği ile onayladı...
Aynı yıl İngiltere’den 37 milyon sterlin, Fransa’dan 264 milyon frank; 1942 yılında Almanya’dan 100 milyon mark borç alındı.
Bu borçlarla, T.C. Hazinesinin borç yükü yüzde 266 oranında arttırılmış oldu...
Yani, İsmet inönü, Türkiye’nin Şubat 1948'de 705 bin dolar olan döviz varlığını, Mayıs 1950'de eksi 12 milyon dolara; 1946'da 214 ton olan altın varlığını 1949 sonunda 123 tona indiren, ülkenin dağarcığında yeterince altın ve döviz bulunmasına karşın Amerika’dan borç alarak ülkeyi Amerikan güdümüne sokmuştu..
İsmet İnönü ve CHP'sinin Türkiye Cumhuriyeti'ni dışa bağlayan bir başka anlaşması yine ABD ile yapılan "Fulbright Anlaşması"dır..
27 Aralık 1949 tarihinde imzalanan anlaşma ile, İsmet İnönü bu kez Türk milli eğitimini ABD'ye teslim etmişti..
Anlaşmaya göre, Türk milli eğitim sistemine yön vermek için Türkiye ve ABD haükümetleri arasında eğitim komisyon kurulacaktı..
Anlaşmanın meşhur 5'inci maddesi, ""komisyon dördü TC ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere sekiz üyeden kurulu olacaktır. Bunlara ek olarak Türkiye'deki ABD diplomatik heyetinin başı komisyonun fahri başkanı olacaktır. Komisyonda oyların eşit olması durumunda kesin oyu misyon şefi verecektir." şeklindeydi..
Komisyon, Türkiye Cumhuriyeti tarafından finanse edilecek eğitim programlarının yönetimi kolaylaştıracaktı..
"Fulbright” Anlaşması, Türk Milli Eğitim sistemini altüst eden, Türkiye’yi parçalayacak alt yapıyı oluşturan ve Atatürk’ün Türk Milliyetçiliği fikir sistemini yok etmeyi planlayan bir anlaşmaydı..
Sonucu bugünlere gelen eğitim sistemi..
Ekonomik imtiyazlar Türkiye'yi batağa soktu..
Bu anlaşmalara dayanarak Türkiye'ye gelen ABD, neredeyse kalıcı oldu..
İnönü ile birlikte bağımsız dış politika da, bağımsız iç politika da tarih oldu..
Bugünkü sıkıntılar, İnönü tarafından Türkiye'yı dışa bağlayan anlaşmalar ve uygulamaların doğal bir sonucudur..