Türkiye'de bütün kurumları teslim aldığını sanarak 15 Temmuz 2016'da kanlı darbe kalkışmasını gerçekleştirmişti..
Darbenin Türk Ordusunun değil, Türk Ordusunun şanlı üniformasını giymiş ABD çocuklarının yaptığı herkesin malumu..
O darbe girişimi, ABD'nin uluslararası ilişkilerdeki baskın gücü CIA ile onun Türk dünyasında kontrolü sağlamak için piyon olarak kullandığı FETÖ'nün bir eseriydi..
Darbe kalkışması aslında daha önce yaşanan 17-25 Aralık darbe kalkışmasının bir devamıydı..
Tek başına bir olgu olarak değil, 17-25 Aralık ile birlikte değerlendirilmesi gereken bir olguydu..
Birbirine bağlı iki farkyı renkteki kalkışmanın amacı Erdoğan'ı tasfiye etmekti..
Ancak, hem 17-25 Aralık'ta hem 15 Temmuz'da tutmayan hesaplar CIA/FETÖ'nün Türkiye'de yaşama geçirmeye çalıştığı hesapların şaştığı ilk yenilgileriydi…
İkinci yenilgilerini MHP üzerine düzenledikleri operasyonda almışlardı..
Var güçleriyle yüklenmelerine karşın, amaçlarına ulaşamamışlardı.
CIA/FETÖ'nün Gül üzerinden Türk siyasetini dizayn etme planı da daha planın birinci basamağında çöktü..
Bu durum, Erdoğan'ı tasfiye edememeleri ve MHP'yi ele geçirememelerinden sonra aldıkları üçüncü yenilgi oldu.
Gül'ün muhalefetin çatı adayı olamamasını, aday yaptırılmaması Cumhur İttifakı'nın bir başarısıdır…
***************
MHP adaylarını kendi içinden çıkarmalı
24 Haziran seçimlerinde MHP Genel Merkezi'ni bekleyen büyük bir sorumluluk var..
Bu sorumluluk sadece MHP için değil Türkiye için de büyük önem taşıyor..
MHP 'nin ve kurmaylarının sorumluluğu, adaylarını kendi ideoloji içerisinde belirleme şeklinde teszahür ediyor..
MHP kurmayları, şöyle bir 1990'lara kadar geriye gidip muhasebe yapmaları gerekiyor...
MHP'nin dış güçlerinin etkisinde kalarak, kendi düşüncesi ve ideoloji dışından gösterdiği adaylar partinin başına hep bela olmuşlardır..
Sözde "Merkez çekme" oyunuyla, MHP'nin düşüncesiyle, Türk Milliyetçiliği ile ilgisi bulunmayan kişiler, DSP ve ANAP ile ortaklık döneminde; MHP'yi AB'nin projelerine payanda etmişlerdi..
MHP'ye ve Türkiye'ye dayattıkları ikiz yasalar tarzı AB uyum yasaları, MHP'nin bir sonraki seçimde meclis dışında kalmasında en büyük etken olmuştu..
Sonraki dönemlerde "Merkez Sağ"dan alınan milletvekilleri MHP'yi doktrin partisi olmaktan çıkarıp adeta geldikleri ve çamura batırıp siyasi kabristana gömdükleri partilere benzetmeye çalışmışlardı..
Dışarıdan bağlı ve bağlantılı oldukları güçlerin talimatıyla MHP'yi tarlalarda, otel lobilerinde farklı farklı mecralara sürüklemeye çalışmışlardı..
Millevtekilleri, meclis kürsüsünden başka yerlerin vekilleri olduklarını haykırmışlardı..
Belediye başkanları, başka yerlerin belediye başkanı, meclis üyeleri başka güçlerin meclis üyeleri gibi hareket etmişlerdi..
Aldıkları oylardaki MHP gücünü her fırsatta küçümsemeye kalkmışlardı..
Bugün başka kaynaklardan gösterilen milletvekillerinin 5- 6'sının bugün nerelerde olduğu da herkesim malumu..
İşte, MHP kurmayları, geçmişteki deneyimlerden yararlanarak 24 Haziran'daki seçimlere gidilecek listeyi belirlemek gibi bir ödevle karşı karşıya kaldılar..
Bana göre, MHP tüm adaylarını kendi kadrolarından çıkarmalı..
Başka kadroların temsilcilerini aday göstermemeli..
Hatta partiye almamalı..
Böyle yaparsa, kazanan MHP ve Türkiye olacak..
Aksi halde, MHP'yi yeni tarla kurultayları, dış güç destekli isyan girişimleri ile uğraşırken göreceğiz…
*****************
Bahçeli'den Cengiz Kağan politikası
Recep Tayyip Erdoğan'ın aday gösterilmesi ve Cumhur İttifakı, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin Türk'ün büyük başbuğlarından Cengiz Kağan'ı iyi analiz ettiği, onun gibi davrandığını gösteriyor..
Konuyu şöyle açayım..
Belli kesimlerden "MHP neden aday çıkarmıyor" sorusu sorusu geliyor..
O soruyla MHP'yi ve Bahçeli'yi köşeye sıkıştırmaya çalışıyorlar..
Bu sorunun yanıtı, Cengiz Kağan'da gizlidir..
Cengiz Kağan'ın unutulmaz bir sözü vardır:
"Bile bile kaybedeceğin savaşa girmek aptallıktır."
Bahçeli'yi iyi analiz edince, bazılarının sorduğu MHP neden aday çıkarması sorusunun yanıtı da Cengiz Kağan'ın bu sözü olduğunu görülüyor..
Cengiz Kağan'a bu sözü ne söyletmişti?..
Sonrasında, kazanacağı savaşların zamannı nasıl belirlemişti. onu da tarihin tozlu sayfalarından izleyin...
***************
Tarih hiç bir gerçeği saklamaz
15 Temmuz hain ve kanlı darbe kalkışması sonrasında ortalıkta bolca kahramanlık öyküleri dolaşmaya başlamıştı..
Bazıları, 15 Temmuz kahramanı olarak el üstünde tutuluyordu..
Şimdi o kahramanlarından birinin aslında yalan olduğu konuşulmaya başlandı..
Sahte kanramanlığın maddiyata tahvil edildiği söyleniyor..
Kamyonla Taksim Meydanına çıktığını iddia eden bir kadının aslında, Taksim'e metro ile 10 dakikalık mesafede oturduğu ve metronun o gün ücretsiz olduğu ifade ediliyor..
Üstelik kadının kamyon kullanmayı bilmediği ortaya çıkmış..
Fotoğrafı çeken muhabir ise o fotoğrafı 15 Temmuz gecesi değil, 16 Temmuz günü çektiğini açıklıyor..
Hanımefendi, o kamyonu "kamyon dolusu" paraya İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne satmış..
Büyükşehir, herhalde o kamyonu 15 Temmuz kahramanı diye bir yerlerde sergiliyordur..
Sonrasında da, 15 Temmuz kahramanı olarak kent kent paralı toplantılara katılmış..
O toplantılarda "businesss class" taleplerde bulunmuş..
Bir başka 15 Temmuz şehidinin oğlu şimdi, bu durumu yargıya taşıyor..
O kahramanlık hikayelerinin yalan olduğu iddiasını kanıtlayacağını söylüyor..
Tarih hiç bir gerçeği saklamaz, hiç bir yalanın sonsuza dek sürmesine izin vermez..
Önümüzdeki günlerde, olayın gerçek yüzü mahkemelerde ortaya çıkacaktır..
Ancak, Türkiye Cumhuriyeti'nin 15 Temmuz gecesi ile ilgili anlatılan kahramanlık hikayelerinin büyük çoğunluğunu mercek altına alması gerektiği ortada..
Sahte kahramanlıklar ayıklansın ki, gerçek kahramanlar hak ettikleri değeri görsünler..
*****************
İttihatçıların zaferi Kut'ül Amare
Son yıllarda bir Kut'ül Amare sevdasıdır gidiyor..
Bazı kişiler, o zaferi Çanakkale Zaferinden büyük görüyorlar..
Bir kaç gün önce, devletin televizyonunda "Kut'ül Amare Konseri"ni görünce aklıma geldi..
Kut'ül Amare, yakın tarihimizde Mustafa Kemal Atatürk'ün imzasının bulunmadığı tek zaferimizdir..
Sanırım bu kadar önemsenmesinin nedeni de bu..
Ama, bilmedikleri bir konu var..
Her iki zaferde, Abdulhamit'i tahttan indiren İttihat ve Terakki'nin zaferi..
Çanakkale Zaferi'nin mimarı gibi, Kutül Amare zaferinin mimarı Halil Paşa da İttihatçı'ydı..
Hatta, Halil Paşa'nın bir başka özelliği de Abdulhamit karşıtlığıydı..
Halil Paşa, Enver Paşa'nın kendisinden yaşça küçük amcasıydı ve Enver Paşa'yı İttihat ve Terakki Fırkası'nı kaydeden kişiydi..
Mustafa Kemal Atatürk'ün Harp Okulundan sınıf arkadaşıdır..
29 Nisan 1916'da kazanılan 13 bin 300 İngiliz asker, 13 İngiliz general, 418 İngiliz subayın esir edildiği 40 bini aşkın İngiliz askerinin öldürüldüğü büyük zaferi, o büyük komutan "Kut Bayramı"' olarak tanımlamış, kendisi de daha sonra "Kut" soyadını almıştır..
Kazanılan bu büyük zafer sonunda Halil Paşa askerlerine yayımladığı bildiride şunları söylemişti:
“Arslanlar!..
Bugün Türklere şerefü şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın müşemmes semasında sühedamızın ruhları şadü handan pervaz ederken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum.
Bize ikiyüz seneden beri tarihimizde okunmayan bir vakayı kaydettiren Cenab-ı Allah’a hamdü şükür eylerim. Allah’ın azametine bakınız ki, binbeşyüz senelik İngiliz Devleti’nin tarihine bu vakayı ilk defa yazdıran Türk süngüsü oldu. İki senedir devam eden Cihan harbi böyle parlak bir vaka daha göstermemiştir.
İşte Türk sebatının İngiliz inadını kırdığı birinci vakayı Çanakkale’de, ikinci vakayı burada görüyoruz.
Bugüne KUT BAYRAMI namını veriyorum. Ordumun her ferdi, her sene bu günü tesit ederken şehitlerimize yasinler, tebarekeler, fatihalar okusunlar. Sühedamız, hayatı ulviyatta, semevatta kızıl kanlarla uçuşurken, gazilerimiz de gelecekteki zaferlerimize gözcü olsunlar.”
Gerçekten de, Halil Paşa’nın bildirisinde yayınladığı gibi, bu zafer 1916 yılından NATO üyesi olduğumuz 1952 yılına kadar ordumuz tarafından Kut Bayramı olarak kutlanılmış ve NATO’ya girişimizde İngiliz baskısıyla kaldırılmış, kaldırılmakla kalmamış, tarihten silinmeye çalışılmıştır.
Atartürk'ün olmadığı bir zaferi kutlamak isteyenler, bilmeden hem Türk halkının bir büyük zaferini kutluyor, hem de merkez sağ iktidarların unutturduğu Kut Bayramı'nı yeniden canlandırıyorlar..
Tarihi gerçekleri bilseler kutlarlar mıydı bilmiyorum ama, Kut'ül Amare Zaferini kutlayarak "Kut Bayramı"nın yeniden canlandırdıkları için şükranlarımı sunuyorum..
unutmadan bir dipnot…
Sanatçı Burak Kut, Kut'ül Amare zaferiyle Türk halkına "Kut Bayramı"nı armağan eden Halil Kut Paşa'nın torunudur…