Küresel emperyalizm, yıllar önce “sars” ve “mers” adıyla iki salgın çıkarmaya çalıştığı gariban sars virusundan, emperyalizmin algı operasyonlarındaki adıyla Covid19’dan çıkardıkları üçüncü sahte pandemiyle, tüm dünyayı cezaevine çevirmişler, amaçlarına bir ölçüde ulaşmışlardı..
Şirketlerini milyar dolarlarca kar ettirmişlerdi..
Ancak, ruhunu küresel emperyalizmine temsil etmemiş, küresel ilaç tröstlerinin maaşlı elemanı olmamış gerçek bilim insanlarının medyada kısıtlı yer bulan açıklamaları, oyunlarını bozmuş, istemeye istemeye de olsa 2 yıl sürdükleri plandemiye son vermişlerdi..
Ancak küresel bir imparatorluk kurmak isteyen sözde elitler, oyunun bozulacağını ve hortumlamanın bir gün sona ereceğini de hesap etmişler ve plandemiyi bitirmeden once iklim değişikliği, küresel ısınma ve karbon ayak izi üzerinden yeni bir plandeminin hazırlığını yapmışlar, bunun ipucunu da vermeye başlamışlardı..
Şimdi, devletler ve hükümetler üzerinde baskı kurarak, Covid19 (corona) plandemisinde uygulamaya soktukları dijital yeşil sertifikayı daha da geliştirerek, küresel ısınma, iklim değişikliğini ve karbon salınımını önleme kılıfıyla insanlara yeniden dayatma hazırlığında son aşamaya geldiler..
Kısa süre, içerisinde, besledikleri medya aracılığıyla küresel ısınma, iklim değişikliği ve karbon ayak izi dedikleri plandemiyi köpürtecekler ve dünyadaki tüm devletleri iklim değişikliği mevzuatına bağlayacaklar ve iklim kapanmalarının hayata geçirmenin adımını atacaklar..
Kendilerine “küresel elitler” diyen küresel emperyalizmin oyunlarının çok öncesinden afişe eden Christine Anderson, iklim değişikliği oyunuyla küresel emperyalizmin yapacaklarının şöyle anlatıyor:
“Önce, insanları, bir PCR testi salgını olan Covid ile 'Dijital Yeşil Sertifika'ya bağladılar ve şimdi 15 dakikalık şehirlere/hapishanelere tıkmaya çalışıyorlar. Sözde iklim değişikliğini mevzuata bağlayacak ve iklim kapanmalarını onaylayacaklar. Her şeyinizi ellerinizden almak istiyorlar. Üzerinizde tam kontrol sahibi olmak istiyorlar. Dijital kimlikler, iklim kanunları, iklim kapanmaları vs. Hepsi insanları 15 dakikalık şehirlere tıkma planının bir parçası... Ve bu asla size söyledikleri gibi gezegenin kurtuluşu için değil. Bu, sizleri tamamen yoksullaştırmak ve köleleştirmek için.”
Sırada tavuk kafesleri gibi, akıllı şehir dedikleri hapishaneler var..
Tavuk çiftliği ile küresel emperyalizmin sözde iklim değişikliğimi önleyecek Neon şehri projesi arasında ki mantık aynı ama, çoğunluk maske olayını bile hala idrak edemedi. Virüs ve bakterileri için adeta otoban olan, Covid19 gibi viral hastalıklarda hiç bir yararı olmayan maskeleri yaşam kurtarıyor diye hala yüzüne takıp karbondioksit solumaya devam edenlere, tavuk çiftliğini akıllı şehir diye yutturmaları an meselesi...
Tıpkı tavukların beslenme tarzı gibi insanlara da böcek yeme alışkanlığı edindirmek için çabalıyorlar. Endüstriyel kafes tavukçuluğunda tavuklar antibiyotiklenir ve hareketsiz kalmaları sağlanarak oldukları yerde etlendirilir, daha doğrusu şişirilir.
İnsan hareketlerini dijital para çevirisi yapacak bir projenin patentini birkaç sene önce Gates Vakfı satın almıştı: WIPO 060606 İnsanın kendisi tarafından üretilmiş kısıtlı dijital para da, belli alanda, belli şeyler satın alınmak üzere kullanılabilir. Black Mirror - 15 Million Merits bölümünü hatırlattı. Sanırım hepsi birbiriyle bağlantılı...
Düşündüğünüzde anlıyorsunuz, dar bir alanda, her anlamda tahakküm altına alınabilir, kümes hayvanları gibi varlık gösterecek bir insan nesli istiyorlar. Tanrıcılık oynuyorlar.
Evrenin doğal dengesi sonucu olarak milyonlarca yıldır sürekli tekrarlanan küresel ısınma, iklim değişikliği döngüsünü sanki yeni bir şey gibi anlatan televizyon haber bültenlerinde yağan yağmuru da, çsksn şimşeği, her yıl aynı dönemde yaşanan eyyam-ı bahur sıcaklarını, depremleri iklim değişikliğine bağladıklarını göreceksiniz..
Küresel emperyalizminin yeni plandemisinden haberdar olanlar bu tür haberlerin arkasında yatan düşüncenin de, arkasında olanlarında farkına varacak ve ona göre değerlendireceği için küresel emperyalizmin oyunu bozacaktır..
İstanbul’a yağan yağmuru iklim değişikliğine bağlamak için yırtınanan sunucuları Hacivat Karagöz niyetine izleyeceklerdir..
“Her şey dahil, karbon ayak izi hariç!”
Dün e-postalara düşen bir basın bülteni küresel ısınma, iklim değişikliği ve karbon ayak izinde algı operasyonlarının boyutu hakkınas bilgi veriyordu.
Bir yiyecek içecek ve konaklama şirketi, müşterierine sunduğu yieceklerin tarladan sofraya geldiğinin iddia ettikten sonra, hizmet biçimini başlıkta yer alan “her şey dahil, karbon ayak izi hariç” ifadesiyle açıklıyordu..
Bülteni ilginç kılan, küresel elitlerin algı operasyonlarında sadece neoliberal kişi ve kuruluşları kullanmadığını ortaya koymasıydı..
Karbon ayak izi propandasını, bildiğimiz medya değil, islami otel konseptinde işletme sahibine yaptırıyorlardı..
Anlaşılan, neoliberal, sol liberal, sostal demokrat kesimdeki propagandistlerin eylem ve edimlerini yeterli bulmamışlar islami cenahtan bir propagandist bulmuşlar..
Belki de, Covid-19 plandemisine islami kesimlerden gelen tepkinin yüksekliğini hesaba almışlar ve muhafazakar kesimin yeni plandemiye kuvvetli tepk igöstermelerinin önlemek adına islamcı bir propaganda aracı bulmuşlardır…
Olmadı Övgün Ahmet Hoca!
1998 Adana ve 1999 Gölcük depremlerinde ekranlara sık sık çıkıp deprem ile bilgi veren bilim insanlarındsan birisi de Prof.Dr. Övgün Ahmet Ercan idi..
O zaman yaptığı açıklamalarla insanlara güven vermişti..
Benim de, 6 Şubat depremlerinden sonra her gün ekranlara çıkıp Adana’da 7’nin üzerinde deprem olacağını iddia “deprem uzmanlarına” inat söylediklerini Şener Üşümezsoy Hoca ile birlikte dikkate aldığım bilim insanıdır Övgün Hoca..
Ancak, son açıklamasına doğrusu çok şaşırdım..
Sosyal medya hesabından paylaşım yapan Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, “Yıkıcı deprem bakımından Türkiye’nin en güvenli önde gelen illeri: Kırklareli, Zonguldak, Kastamonu, Sinop, Samsun, Giresun, Ordu, Trabzon, Rize, Artvin , Mardin, Siirt, Batman, Şanlıurfa, Mersin, Antalya, Konya, Karaman, Niğde, Nevşehir, Ankara.” demiş.
İşte bu açıklamaya çok şaşırdım..
Bu illerin içinden geçen fay hatları belki yoktur ama, 6 Şubat’taki depremlerde Mersin, Niğde ve Şanlıurfa’nın da sallandığını, depremden etkilendiklerinin biliyoruz..
Şanlıurfada, yıkılan, ağır hasar alan çok sayıda bin var.
Konya’nın 6 Şubat depremlerinden sonra bir kaç defa güçlü şekilde sallandığı biliyoruz..
Niğde’nin 6 Şubat depreminden bir hayli fazla etkielnmiş, hasar gören binalar olmuştu.. Sonrasında da Miğde merkezli ciddi depremler de yaşanmıştı..
En azından Mersin, Şanlıurfa, Niğde, Konya, Mardin, Siirt, Antalya’ya yıkıcı deprem bakımından en güvenli iller ilan etmesine çok şaşırdım..
Zaten ortalık ağzına geleni söyleyen, bir kamera gördüğünde desteksiz atanlardan geçilmiyor..
Onun için, olmadı Övgün Ahmet Hoca diyorum!...