Üniversiteye hazırlandığım dönemde en kolay kazanılan bölümlerden birisi de öğretmenlikle ilgili olanlardı. Türkiye’nin herhangi bir ilinde herhangi bir üniversiteden öğretmenlikle ilgili bir bölümden mezun olan hemen herkes devlet memuru olarak atanıyordu. Dolayısıyla bizim kuşağın en çok rağbet ettiği bölümlerden birisi de öğretmenlikti. Hal böyle olunca başka bir bölümü kazanmaya puanı yetmeyen herkes öğretmen oldu.
Biraz daha geçmişe gidip baktığımızda dönemin koşullarına göre az maaş alan öğretmenlerin büyük çoğunluğu geçinebilmek için ikinci işi yapmak zorunda kalıyordu. Ancak bu durum yavaş yavaş değişmeye başlamıştı. Öğretmenlerin maaşları düzeltilmiş, artık ikinci işi evi geçindirmek için değil de daha fazla para kazanmak için yapar hale gelmişlerdi. Hele de kadınların daha çok hayatın içine girmesi, öğretmenlik mesleğinin de onların fıtratına en uygun mesleklerden birisi olması ve mesai saatlerinin uygunluğu nedeniyle öğretmenliği tercih etmesiyle evde karı-kocanın öğretmen olanlar ekonomik anlamda bir üst sınıfa taşınmışlardı bile.
Tabi bu kadar çok insanın öğretmenliği tercih etmesi bölüm puanlarını yükseltince ve 2002’den sonra Ak Parti iktidarında öğretmen olmak isteyenlere bir de KPSS zorunluluğu getirilince öğretmenlik, artık kafasına esenin yapabileceği, "Hiçbir şey olmazsam öğretmen olurum" diyenlerin yazdığı bir bölüm olmaktan çıktı.
Maddi durumu düzeldi öğretmenlerin ama öğretmenlik konusunda birçok problem de oluşmaya başladı. Birincisi atanamayan öğretmenler konusuydu, sonra onu ücretli öğretmenlik ve sözleşmeli öğretmenlik gibi devletin 'büyüklüğüne' yakışmayacak uygulamalar izledi. Devlet kendi vatandaşını adeta süründürmeye ve iş bulamayan eğitim bölümü mezunlarını az bir ücret karşılığında bünyesinde barındırmaya başladı.
Hal böyle olunca da toplum içinde haklı olarak farklı tepkiler ortaya çıktı. Hele de dershanelerin kapatılmasıyla birlikte işsiz öğretmen adayları adeta bir ordu oldu.
İşte böyle bir durumun gölgesinde bir yandan mesleğini icra eden öğretmenler ilebir yandan yıllarca sürdürdüğü eğitim hayatının boşa gittiğini düşünen öğretmen adaylarının yılda bir kez hatırlanıp tabir yerindeyse ağzına bir parmak bal çalınacağı gün bugün.
Ben öğretmenliğini şöyle hayal ediyorum; eğitimin bir hayat felsefesi olduğuna inanmış, geleceği şekillendirecek çocuklarımızı kendi evlatları gibi görerek onlar için elinden gelen her şeyi yapan, bütün bunları yaparken de asla meselenin maddi boyutunu düşünmeyen vatan, millet, insan aşığı, gök kubbede hoş bir seda bırakacak idealist insanlar.
Maalesef bugün baktığımızda idealist öğretmenlerimizin sayısı diğerlerinden daha fazla değil.Öğretmenliği, garanti maaşını aldığı bir meslek olarak görüp oto galericilik, çiftçilik yapan, ticaretle uğraşan para bağımlısı kişiler de bu mesleğin içinde yer almakta. Bu tarz insanlar için tek öncelik para. Her koşulda daha fazla para alabilmenin derdinde. Bu kısımdaki insanların hiç birisi,"Dünya için, ülkem için, halkım için, geleceğim için ne yapabilirim" diye düşünmüyor.
İşte böyle bir ortamda başını Eğitim-Bir-Sen’in çektiği eğitim sendikaları öğretmenlerin bir meslek kanunu olması için yıllardır çağrıda bulunuyorlar.
Milli Eğitim Bakanlığıda bu çağrıya kulak kapatmak yerine istenilenin doğru olduğunu vurgulayarak iki yıl önce bir çalışma başlatmıştı ancak başlayan çalışmalar maalesef hala tamamlanamadı. Açıkçası göreve atandığı günden bu güne güzel konuşmaktan başka (öğretmenlere önlük ve okul zillerinin değiştirilmesi dışında) çok fazla icraatını göremediğimiz Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk bakan olduğu müddetçe bu kanunun çıkmasını beklemek biraz saflık olur.
Keşke Sayın Bakan beni mahcup etse. Keşke eğitim sistemimizi millileştirse ve idealist öğretmenleri oluşturacak bir sistemi bu sistemle birlikte öğretmenlik meslek kanunu da hayata geçirebilse. Ancak iddia ediyorum reform tartışmalarının olduğu böyle bir zamanda bile başında Ziya Selçuk olduğu müddetçe Milli Eğitim millileşemez ve eğitim kalitesi arttırılamaz. Hal böyle olunca öğretmenlik meslek kanunu da elbette çıkamaz.
İlkokul, ortaokul, lise çağımdaki öğretmenlerimi hatırlıyorum da kıt imkânlarla ne güzel işler yapmaya çalışmışlar. Birkaç tanesini ayrı tutarak söylüyorum eski öğretmenlerimizin fedakârlığının onda birini 'eğitim' dendiğinde 'para gelecek' diyerek sevinen günümüz öğretmenleri yapsa bambaşka bir sabaha uyanırız ülke olarak.
Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. Bu vesile ile en ufak bir fedakârlıkta gözleri dolar işaretine bürünenlerin değil de eğiten, öğreten, insan eden öğretmenlerimizin gününü tebrik ederek bitirmek istiyorum yazıyı. Yaşı kaç olursa olsun o güzel insanların ellerinden öpüyorum.