Size bu yazıda bir devlet kurumumuzun il müdüründen bahsedeceğim. İsim vermeyeceğim ama çekindiğimden falan değil. Sadece bundan sonra ne olacak, süreci devletin üst makamları nasıl yönetecek onu daha rahat izleyebilmek için.
Bu müdürümüz daha önce adı pek çok işe karışmış ve bu olayları bilenlerle işin içindekiler tarafından kendisine 'yüzde yirmici' namı verilen birisi. Daha önce adının karıştığı olayların içerisinde görevi kötüye kullanma, rüşvet, ihaleye fesat karıştırma, mobbing ve sözlü taciz gibi birçok iddia var.
Hatta kurumuna ait taşınmazların bir iş adamına verilmesi için yoğun bir şekilde çalışıyormuş. Bir de kurumuna ait bir arazinin bir kısmının çay ocağı olarak kullanılması için dörtlü komisyon kurulmuş ancak buna rağmen müdür bey bu alanı da usulsüz bir şekilde kiraya vermek için harekete geçmiş.
Öyle bir hal almış ki durum, kurumla ilgili bir ihaleye çıkılacağı zaman müdür bey yüzde yirmicik bir pay istiyormuş. Sakın yanlış anlaşılmasın. Bu, müdür beye göre rüşvet değil de "kendine düşen kar payını almak"mış. Güler misin ağlar mısın?
Buradan sonra yazacaklarım ise bir iddianın ötesinde. Zira daha önce Ankara'dan 2 kez müfettiş görevlendirilmiş ve bu müfettişler her defasında görevden alınması için rapor düzenlemişler ancak nasıl olmuşsa olmuş bu 'iş bilir' müdürümüz bir şekilde işin içinden sıyrılmayı ve görevde kalmayı başarmış. Sonra müfettişler 3. kez gelmişler.
Geçtiğimiz günlerde diğer illerdeki mevkidaşlarının bir kısmı değiştirilir, bir tanesi de görevden alınırken bizim müdürümüze yine bir şey olmadı. Şimdi siz, "E! Adamın suçu yoksa neden görevden alınsın? Dedikodu ile devlet idare edilemez" diyebilirsiniz. Tabi az sonra yazacaklarımı bilmiyorsanız bunu söylemeniz çok doğal. Haklısınız da. O zaman biz de geçelim şimdi kanıtlanmış ve raporlara geçmiş olayları yazmaya.
Müfettişler tarafından düzenlenen 08/08/2019 tarih ve 25/1 sayılı raporuna istinaden 18/02/2020 tarih ve 53 sayılı Bakan Onayı uyarınca il müdürümüz "uyarma", üç ayrı "aylıktan kesme" cezası ile cezalandırılmış ayrıca müdürümüzün iki ayrı kez "dikkatinin çekilmesi" uygun görülmüş, karar da 20/02/2020 tarihinde kendisine tebliğ edilmiş.
Müdür Bey, kurumu 98 Bin lira da zarara uğratmış. Bu zararın müdür beyden karşılanması için de konu valilik onayına sunulmuş.
Bu cezalar memur suçları kapsamına giren suçlardan dolayı müdür beye verilen cezalar. Kaldı ki 3 defa üst üste aylıktan kesme cezası ve iki de kınama cezası almış bir yöneticinin idarecilik vasıfları yitirilmişidir. Kısacası bu cezalar, "bu kişi normal şartlar altında kanunen müdürlük yapamaz" anlamı taşımaktadır. Tabi ben böyle olduğunu zannediyorum ama belki de öyle değildir.
Bakalım müdür bey ile ilgili durum ne olacak? Müdür bey görevden alınabilecek mi yoksa Ankara'daki kıdemli 'bakan danışmanları' kendisini korumaya devam edecek mi? Ya da müdür bey bir belediye başkanı ile flörtünü sürdürüp görevden alınmadan istifa edip o belediyede çalışmaya başlayacak mı?
Ben takipçisi olacağım, lütfen siz de takip edin.
BEN BU İŞTEN BİR ŞEY ANLAMADIM
Korona virüs hayatımıza girdiğinden beri hiç alışık olmadığımız pek çok olay yaşadık. Onlardan birisi de sokağa çıkma yasakları. Daha doğrusu hükümetin deyimiyle sokağa çıkma kısıtlaması.
Aslında bu deyim daha doğru zira sokağa çıkma yasaklarını yaşı 40'ın altında 20'nin üzerinde olanlar çocukluğunda nüfus sayım günlerinden hatırlıyor olabilirler şimdikine hiç benzemiyordu.
Yaşı 40'ın üzerinde olanlar ise darbe günlerinden hatırlarla. Neredeyse nefes almanın bile yasaklandığını söylerdi büyüklerimiz.
Önce 31 ilde başlayan şimdi 15 ile indirilen kısıtlamalar bence hiç birimize o havayı vermedi. Söz konusu sağlığımız olunca önce hepimiz azami dikkat etmeye çalıştık. Öyle ki kendimizden önce ailemizin büyük ve küçük bireylerini düşünerek kendi kendimizi kısıtladık ancak insanoğlu zamanla her şeye alışıyor derler ya sanırım koronaya da alıştık.
Çin sokaklarında adeta Irak Savaşı sırasında devrilen Saddam heykeli gibi devrilip ölen insanları gördükçe irkildiğimiz ve en sevdiklerimizle temastan dahi kaçındığımız bir süreçten korona virüs adına absürt şarkılar yazıp klipler çektiğimiz bir sürece evrildik.
Tabi uzun zaman özellikle büyük şehirlerde ticari hayatın neredeyse durma noktasına gelmesi ve piyasada sıcak paranın dönmemesi sonucu ekonomik anlamda zor günler yaşayan devleti de farklı tedbirler almaya itti.
Hangi dünya görüşüne sahip olursa olsun, hangi partiye oy verirse versin kiminle konuşsam herkes hükümetin, özellikle Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın bu süreci çok iyi yönettiğini söylüyor. Açıkçası ben de öyle düşünüyorum ama güçlü bir şekilde ikinci dalga riskinin olduğu ve bunun da özellikle tedbirlerin gevşetilmesi sonrasında kaçınılmaz bir şekilde gerçekleşeceği söylense de devlet de vatandaş da bu konuda rehavete kapılmış gibi.
Şimdi çok ilginç bir hal aldı ortalık. Sokağa çıkma deniliyor, kısıtlamalar getiriliyor ancak marketler, fırınlar, kasaplar açılıyor, yaşlılara gün içerisinde yürüyüş mesafesinde dışarı çıkma izni veriliyor.
Temastan kaçının ve birbirinizden uzak durun, sosyal mesafeyi koruyun deniliyor ama alışveriş merkezleri açılıyor, birebir mücadelenin yaşandığı ve sosyal mesafenin korunmasının imkânsız olduğu futbol müsabakalarının başlamasına karar veriliyor.
Ben bu işten bir şey anlamadım. Anlayan beri gelsin.
KEŞKE
* Milletvekilleri bir partinin genel başkanını hedef alan siyaset yapmak yerine kendi seçildiği ile yönelik hizmetler yapsa
* Siyasi partilerin genel başkanları bir darbe söylentisinin olduğu şu süreçte sözde değil özde bir beraberlik örneği sergileyebilseler
* Sağdan ya da soldan trollerle millete nizam vermeye çalışan siyasetçiler tükense de biz de rahat etsek
MERAK EDİYORUM
* Adana Valisi Mahmut Demirtaş'ın öncülüğünde oluşturulan 'Adana Lobisi' ne oldu?
* "1 yıl boyunca para biriktireceğim o yüzden proje yapmayacağım" diyen Başkan Zeydan Başkan büyük projelere ne zaman başlayacak?
* Bu yaz da geçen yıl olduğu gibi yine sineklere esir mi olacağız?