Peygamber (sav) Efendimiz buyurmuşlardır ki:
“Cenâb-ı Allah kerimdir, kerem sahiplerini sever ve âli-cenâb kimseleri de sever.”
“Cennet eshıyânın (cömerdlerin) hanesidir.”
“Cûd ve kerem Cenâb-ı Allah azîm sıfâtındandır.”
Bir kimsede ki cömerdlik sıfatı vardır, ne büyük hasletdir...
“Cûd ve sehâ ile mevsûf olunuz ki Cenâb-ı Allah hakkınızda cömertlikle muamele buyursun.”
“Cenâb-ı Hak buyurmuştur ki, sen infâk et! Ben de sana infâk edeyim.”
Abdullah bin Ca'fer -radıyallahu anh, bir gün kendi çiftliğine giderken yolu üzerinde bir bahçeye inip istirâhat eyledi. O bahçenin siyah genç bir bahçıvanı vardı. Bahçeyi beklerdi.
O gencin yanına bir köpek geldi. Genç, köpeği görünce köpeğe bir ekmek atıverdi.
Köpek onu hemen yedi. Bir ekmek daha verdi. Onu da yedi.
Üçüncü bir ekmek daha verdi köpek onu da hemen yedi.
Abdullah bin Ca'fer Hazretleri o gencin haline nazar etdi ve:
- Sana bir günde ne kadar ekmek verirler? diye sordu. Genç de:
- “Şu gördüğün üç ekmekden fazla vermezler” dedi.
Abdullah da
- “Niçin bir günlük nafakanın hepsini kalbe verdin? Sen kendini aç koydun” dedi. Genç köle de şöyle cevab verdi:
-“Bu mekân köpek yeri değildir.
Bildim ki bu kelb uzak yerden gelmiş ve çok acıkmıştır.
Onu aç göndermeği revâ görmedim. Onun karnı doysun da ben bir gün aç kalır oruç tutarım”
Bu sözü işitince Abdullah bin Ca'fer yanında hazır bulunanlara hitâben dedi ki:
- Bana niçin bu kadar cömerdlik yapıp malını dağıtırsın diye levmederler.
Meğer ben cömert değilmişim, bu genç benden daha cömerttir.
Abdullah bin Cafer o genç köleyi ve o beklediği bahçeyi sahibinden satın alıp genç köleyi âzâd etti, bahçeyi de ona bağışladı.
Böylece yukarıda zikredilen iki hadîs-i şerîfin sırrınâ mazhar oldu.
Hadîs-i şerîfde şöyle buyurulmuştu:
«Cûd ve sehâ ile mevsûf olunuz ki cenâb-ı Allah hakkınızda cömertlikle muamele buyursun... Cenâb-ı Allah buyurmuşdur ki: Sen infâk et ben de sana infâk edeyim.»
İşte bu genç köle bir saat içinde hem kölelikten ve hem de fakirlikden kurtuldu ve hem de dünyaca zengin oldu.
Âhiretce nâil olacağı mükâfât-ı ebediyye ise şübhesiz daha büyükdür.
Allah'ın Selamı Rahmeti Bereketi Mağfireti Merhameti Hidayeti İnayeti İhsânı İkrâmı üzerimize olsun!
Rabbim milletimizin devletimizin ve Ümmeti Muhammed'in yâr ve yardımcısı olsun inşaallah..
SORU: Zekâtımı verdiğim kimseyi fakir zannediyordum ama sonradan durumunun iyi olduğunu anladım. Ben zekâtımı vermiş oldum mu? Yoksa yeniden mi vermeliyim?
CEVAP: Zekat veren mutlaka taharride bulunmalıdır. Yani zekât vereceği kimseleri iyice araştırmalıdır. Araştırma yaptıktan sonra zekât verilecek kimselerden olmadığı ortaya çıksa dahi verdiği zekat geçerlidir. Tekrar vermesi gerekmez. Çünkü araştırma yapmıştır. Araştırma yapmadan zekâtını birine verse ve sonra da fakir olduğu anlaşılsa, zekâtı tamamdır. Yani zekâtı yerini bulmuştur. Tekrarı gerekmez. Fakat araştırma yapmadan, zekâtını, muhtaç/ fakir olduğunu zannederek birine verse ama verdiği kimse zengin çıksa zekatını vermemiş sayılır. Yeniden zekâtını vermesi gerekir. Çünkü araştırma yapmamıştı. Burada dikkat edilmesi gereken konu araştırma yapma konusudur.
SORU: Ben alacaklıyım. Borç verdiğim şahıs borcunu bana ödeyemiyor. Bu alacağımı zekâtıma sayabilir miyim?
CEVAP:Zekâtın geçerli olmasının şartlarından birisi “ niyet etmek”, diğeri ise “ temlik “ yani zekat malını fakirin kendisine teslim etmektir. (Bundan dolayıdır ki toplu yemek vermeler zekata sayılmaz. ) Bir kimse birine borç verse bir saat veya bir gün sonra verdiği borcu zekata sayabilmesi için o malın o anda harcanmamış olup, borçlunun elinde bulunması gerekir ki kişi zekatına niyet edebilsin.
Eğer harcamışsa zekata sayılamaz. Caiz olmaz. Zekatta menfaat beklenmez. Borcu ödeyemeyen kimseden parayı kurtarmak için zekata saymak ne niyet şartına ve ne de temlik şartına uymaz. Ama kişi kendisine borcu olan şahsa zekatını verebilir. Bununla borçlu borcunu öder, işte bu caizdir.
SORU: Kına, ruj, oje, deri altına ve üstüne dövme, mum, hamur ve boya; abdeste veya boy abdestine (gusül) engel midir?
CEVAP: Gusül abdestinde bedenin hiçbir uzvunda iğne ucu kadar kuru yer kalmayacak şekilde yıkanması gerekir. Normal abdestte de abdest azaları iğne ucu kadar kuru kalmaksızın yıkanmalıdır. Kına, jöle, deri üstü dövme vb. altına su geçiren maddeler abdeste engel değildir. Ruj, oje, mum, hamur, yapıştırılan geçici dövme, yapıştırıcı (altına su geçirmeyen) vb. maddeleri, tabaka meydana getirdiği ve altına su geçirmediği için abdest öncesi temizlemek gerekir. Deri altı dövmeyi eğer acısız/sızısız gidermek mümkünse temizlenir. Yoksa dokunulmaz. Kötü örnek olmasın diye üstü kapatılır. Her iki halde de alınan boy abdesti ve namaz abdesti geçerlidir. Tabi ki dövme dinin yasakladığı bir şeydir. Bundan dolayı tövbe- istiğfar etmek gerekir.
BİR HADİS
İbn Abbâs şöyle demiştir:
“Resûlullah (sav) hem oruçluyu (işlediği) faydasız fiillerden ve (söylediği) kötü sözlerden temizlemek, hem de fakirlere gıda (temin etmek) üzere fıtır zekâtını farz kıldı.
Artık kim bunu bayram namazından önce öderse, o makbul bir zekâttır. Kim de bunu bayram namazından sonra öderse, o sadakalardan bir sadakadır.”
(İbn Mâce, Zekât, 21)