Değer bilmek deyimi “değerli olanın ayrımında olmak, kişileri önemsemek, onları saygıyla anıp” verilerle tanımlanabiliyor.
Değer bilme, eşya içinde önemli. Hani ne derler, insan gözdür, görüştür, gerisi ettir. İnsanın gözü neyi görüyorsa, değeri o kadardır.
Bu bağlamda değer bilmek, başta insana, onu sonsuzlaştıran emek ürünlerine değer vererek sevgiyle bakanlara özgü, yüce bir duygudur. Toplumda bu erdemi ancak kendini bilgiyle donatanlar gösteriyor. Bilginin bir değer olmadığı toplumlarda en büyük sorun, iyinin yerini kötünün almasıdır. İnsanımız nicedir, kayırmacılığın yarattığı adaletsizliklerin utancını yaşıyor.
*
Vaktiyle zengin bir kuyumcu, yıllarca yanında yetiştirdiği çalışanını imtihan etmek ister.
Onun eline iri bir pırlanta verip: “Oğlum” der “Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da başka bir kuyumcuya göster.
Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir.
Çalışan elinde pırlanta bir bakkal dükkânına girer ve “Şunu alır mısınız?” diye sorar.
Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği mücevheri alır; elinde evirir çevirir; sonra:
“Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın” der. Çalışan, teşekkür edip çıkar. Bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği mücevhere ancak bir beş lira vermeye razı olur.
Üçüncü olarak semerciye gider: Buna ne verirsiniz?” diye sorar.
Semerci şöyle bir bakar, “Bu der “benim semerlere iyi süs olur. Bundan “kaş dediğimiz süslerden yaparım. Buna bir on lira veririm.”
Çalışan en son olarak kuyumcuya gider. Kuyumcu mücevheri görünce yerinden fırlar. “Bu kadar büyük pırlantaya nereden buldun?” diye hayretle bağırır ve hemen ilâve eder. “Buna kaç lira istiyorsun?” çalışan sorar: Siz ne veriyorsunuz?” “Ne istiyorsan veririm.”
Çalışan, “Hayır veremem.” diye taşı almak için uzanınca kuyumcu yalvarmaya başlar:
Ne olur bunu bana sat. Dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim.”
Çalışan emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğrenmesini istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker.
Patronun yanına dönen çalışan büyük bir şaşkınlık içinde macerasını anlatır.
Kuyumcu Patron sorar: “Bundan ne anladın?” Çalışanın verdiği cevap çok doğrudur: “Bir şey ancak değerini bilenin yanında kıymetlidir.”
Buradan belki şunu anlayabiliriz,
Bilginiz, sevginiz, duygularınız, zamanınız, hayatınız, eşyalarınız her ne ise, onun değerini ve değerlerini bilen kişiyle paylaşın. Çünkü o zaman sizin için değerli olan, onda da değerini koruyacaktır.