İnsan geçici hani diyoruz ya bu dünyadan falancada gelip geçti. İnsanın meşgul ettiği makamda geçici. Önemli olan insan yaşarken kendisini yaratana karşı sorumlu hissederek yaşamalı.
Makamda geçici ama sorumlu bir makamdır. Makamda iken, makamın hakkını vermek önemlidir. Çünkü bazen makam insanı, kibirle, gururla, tuzağa düşürebilir.
Makam insana, tuzak olmamalı. Makamda, makamdaki kişi ve kişilerin gururu, kibiri artıyorsa bu gidişat kişiyi tuzağa düşürmez mi?
Makam sahibi, merhametli, işini dürüst yapıyorsa bu erdemler sahibini yüceltir. Makam sahibi üstlerine karşı nasıl davranıyor ve onlardan nasıl iyi bir davranış bekliyorsa,
Kendisi de kendi astlarına karşı öyle davranmalı. Onların hakkını korumalı, mütevazı olmalı, her zaman kendisine ulaşılabilen olmalıdır.
Varlıkla imtihan, yoklukla imtihandan daha zordur. Zira varlık gücü doğurur. Güçse kademe kademe insana tevazuu unutturur.
Ayeti kerime de buyurulur ki, 'insan kendini müstağni görünce azar'. Bu durumun tatbiki istisnaları vardır. Hz. Peygamberimiz (sav) Mekke'den Medine'ye gizlice giderken de Mekke'ye muzaffer bir komutan olarak girerken de aynı da tevazu içindeydi. Hz. Süleyman (as) sahip olduğu muazzam saltanatına rağmen hiçbir zaman kul olduğunu unutmamıştır.
Bulunulan mevkie gelmeden önceki dost ve tanıdıklar unutulmamalı
İnsan. Zira öyle ki, makama geldikten sonra kazanılan çevre, o mevkiden inince bir anda kayboluveriyor. Dünyevi makam ve mevkileri emanet görenler kazanırken, Emanet değil de kendi malları gibi görenlerin durumu ise ortada.
Makamları emanet olarak görenler buralardan ayrılınca üzülmezler, çünkü insan, kendi malını kaybederse üzülür. İnsan , hiç bir zaman güç zehirlenmesine kapılmamalı.
xxx
Kağıt Bardak
Eski bir bakandan bir konferansta konuşma yapması istenmişti. Elinde kâğıt kahve bardağı ile kürsüye çıktı ve konuşmasına başladı. Ama kafasının başka yerde olduğu anlaşılıyordu.
Daha bir iki cümle söylemişken durdu, kahve bardağından bir yudum aldı ve sonra bir süre bardağı kaldırıp baktı. Derin bir nefes aldı ve “biliyor musunuz ne düşünüyorum” diye sordu, "bu konferansta geçen yıl da hem de aynı kürsüde konuşmuştum.
Tek bir fark vardı; o zaman hala bakanlık görevim sürüyordu. Buraya gelirken bana birinci sınıf bilet alınmıştı, hava alanında bir limuzin ve eskort araba bekliyordu. Beni önce bir otele götürmüşlerdi. Otel müdürü kapıda karşılamış ve kral dairesine çıkarmıştı.
Ertesi sabah lobide benim odadan inişimi bekleyen bir heyet vardı. Yine aynı limuzinle beni bu salona getirmiş, özel bir kapıdan içeri almışlardı. Çok şık bir bekleme odasında konferans saatini beklerken porselen bir bardakta kahve ikram etmişlerdi.
Sonra beni salona aldılar ve protokolde ayrılan yerime geçmiştim.” Eski bakan derin bir nefes aldı, seyircilere gülerek bir süre baktı ve devam etti.
Fakat bu yıl karşınızda bir bakan olarak bulunmuyorum, dün buraya kendi aldığım uçak bileti ile uçtum.
Beni havaalanında kimse karşılamadı. Otele taksi ile geldim. Odama kendim çıktım. Sabah buraya yine taksi ile geldim. Kapıdan girerken güvenlikten geçtim, hüviyetimi alıp listede olduğuma emin olmadan salona almadılar bile…
“Sonra bulabildiğim yere oturdum. Canım kahve istedi ve görevliye sordum; bana dışarıda kahve makinesi olduğunu söyledi. Ben de çıkıp şu gördüğünüz kâğıt bardağa kahveyi kendim doldurdum.
Seyirciler gülmeye başlamıştı. “Sanıyorum geçen yıl porselen bardak bana sunulmamıştı. Makamıma sunulmuştu. Benim asıl bardağım işte bu”
Konuşmanın bu noktasında gülüp alkışlayan seyircilere kahve bardağını kaldırıp gösterdi. Alkışlar bitince de şunları söyledi: “Size verebileceğim en iyi ders bu işte…
Bütün o övgüler, hizmetler, avantajlar rütbeniz, rolünüz, makamınız içindir. Hiçbiri size ait değildir. Ve bir gün görevinizi bitirdiğinizde, porselen bardak bile halefinize verilir. (Simon Sinek’in “Leaders eat last” kitabından)