Bu hafta da, İmamoğlu'nu siyasi yasaklı yapacak bir ceza verilmesi talep edilmeseydi eğer, 10 Kasım dolayısıyla hazırlayacağım yazı, Atatürk'ün gerçekleştirdiği devrimler ve en büyük iki eserim dediği Cumhuriyet ile CHP'nin içine düşürüldüğü durum üzerine olacaktı.
Bu çerçevede de, ülkemizin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik kuşatılmışlığın nedenlerinin tartışılıp sorgulanması gerektiği, çuvaldızını başkasına batıracaksak da, CHP'nin Genel Başkanlık koltuğunda oturan İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Deniz Baykal, Hikmet Çetin, Altan Öymen ile Kemal Kılıçdaroğlu ve yönetimlerinin zamanın ruhu karşısında direnemeyerek, başta laiklik olmak üzere, bağımsızlık, halkçılık, kamuculuk birikimlerinin yok edilmesine yol açan teslimiyetçi tavırları ile karşıdevrim sürecinin değirmenine su taşıyıp taşımadıkları üzerine düşüncelerimi aktaracaktım.
Ama bu tartışmayı, gerek geçmişte gerek günümüzde partinin tepesine kadar çıkanların CHP ya da ülke çıkarları yerine kendi hikayelerini yazıp, taktik manevralarını da kişisel çıkarları uğruna belirlemeye başlamalarıyla içine düştükleri teslimiyeti nirengi noktası olarak işaretleyerek, şimdilik ertelemek gerek.
Zira seçim kapıda ve iktidarı indirme görevinin şu an için tek adayı olan Millet İttifakı, farklı grupların ideolojik çekişmeleri ve kişisel ikbal kavgaları arasında büyük bir belirsizlik ve ataletle savrulmalar yaşıyor. Oysa zaman, amaca giden stratejik planlar ve bu planları uygulamaya döken taktiksel hamlelerle, bunları planlayıp uygulayacak olan liderliği göstermenin zamanı...
Ülkenin en büyük şehrinin Belediye Başkanı ve sandıktaki (muhtemelen) en büyük rakibi hakkında hapis ve siyasi yasak istemek, iktidar için bile yeni bir dibe vuruşu temsil ediyor. Buradan bir mahkumiyet kararı çıksa da çıkmasa da, şüyuu vukuundan beter durumlardan birisi olarak siyaseten bunun hesabını iktidarın ödemesi sağlanabilir.
Bu sebeple, eğer gerçekten ondan kurtulunulmak isteniyorsa, Erdoğan'ı köşeye sıkıştırmak adına yapılması gerekenin, karar duruşması yapılmadan İmamoğlu'nu Cumhurbaşkanı adayı, en azından Cumhuriyet Halk Partisi'nin adayı olarak ilan etmek olduğunu düşünüyorum.
Davanın bir sonraki ve muhtemelen karar duruşmasına kadar önümüzde yaklaşık bir aylık bir süre var. İmamoğlu'nun adaylığı açıklanıp, önümüzdeki bir aylık süre zarfında bu konu gittikçe artan bir şiddette kamuoyunun gündemine getirilerek iktidar çıkamayacağı bir köşeye sıkıştırılabilir.
Zira çıkacak kararın bir önemi olmaksızın, böyle bir figüre karşı bu davanın açılabilmiş olması dahi savunulması mümkün olmayan bir durum olmakla birlikte, yaratılacak bu tür bir baskı, iktidar cephesinde bu işle uzaktan yakından ilgisi olan herkesin ayarlarını bozacaktır.
Kılıçdaroğlu ve CHP bakımından ise bu hamle ile hem 6'lı masadaki kafa karışıklığını bitirme fırsatını doğuracak, hem de seçmene kuvvetli bir mesaj verilebilecektir.
6'lı masa İmamoğlu isminde uzlaşırsa kazanacak aday bulunmuş ve her kafadan bir sesin çıktığı sonu gelmek bilmez iç çekişmelerin ve çıkar kavgalarının içine düşmeden, tereyağından kıl çeker gibi bu süreç tamamlanmış olacaktır.
(Kaldı ki, Adana’nın İmamoğlu ilçesini ziyareti sırasında hiç de alelade değerlendirilemeyecek bir şekilde “İmamoğlu’ndayız...” şeklinde bir tweet atan en büyük ittifak ortağı Meral Akşener buna itiraz edecekmiş gibi de durmuyor.) DEVAMI YARIN