Yaşamak benim de hakkım değil miydi anne?
Yaşatmak, beni vuran o insanın görevi değil miydi?
On yedimdeydim gencecik bedenim toprağa düştüğünde.
Oysa ne hayallerim vardı daha yaşanacak.
Ayrı düştüğümüz vatanımıza dönecek,
Dindirecektik sıla hasretini.
Bugün bir viraneye dönmüş evimizde,
Yeniden yeşertecektik düşlerimizi.
Şimdi dağılıp küle dönmüş, toz olmuş o enkazların arasında,
Bir gece vakti, ayın şavkında bir kızı sevecektim.
Yanacaktı yüreğim.
Bugün üzerinde bir kurşun deliği olan kalbim
O zaman daha hızlı atacaktı.
Şimdi ağlamaya fırsat bile bulamadım ya,
Belki o zaman gözümden yaş da düşecekti gecelerce.
Kanayacaktı yine belki ama bu şekilde değil.
Sonra bir gün doğumunda birleşen ellerimiz sonsuza kadar ayrılmayacaktı.
Köyümün dağlarına yaslayıp sırtımı,
Yeniden Bismillah diyecektim hayata kaldığımız yerden.
*
Aslında yeni bir vatandı bize bu topraklar.
Kucağını açıp insanlar, iki lokma ekmeğinin birini paylaşıyordu bizimle ama
Var mı ki insana ana yurdu gibi?
Dünyanın en güzel toprakları,
Verir mi insana doğup büyüdüğü yerlerin kokusunu?
Saklı değildi sevgileri, bastılar hepimizi bağırlarına.
Elbet karanlıklar da gördük ya,
Eminim hiç biri ardımdan kin kusanlar kadar üzmedi seni?
Sahi bizim suçumuz muydu anne tüm yaşananlar?
Biz mi istedik tüm dünyanın yurdumuzun üstünde tepinmesini?
Biz mi istedik o zulümleri, savaşları?
İlk kez üzerimizde denenen silahları, kurşunları biz mi istedik anne?
Bugün cansız bedenimden siyasi rant devşirmeye çalışanlar değil miydi?
Düne kadar bizi istemeyenler?
Onlar değil miydi anne her fırsatta bizi bombaların altına göndereceğini söyleyenler?
Şimdi ne oldu da badem gözlü muamelesi yapıyorlar bize?
*
Artık beni boşa arama anne?
Kanadı kırık bir kuşun kanadında attaya gidiyorum ben.
Acelesi neydi ki kalbime o yarayı açan insanın,
Alıverdi beni hayattan?
Ne alıp veremediği vardı ki, öfkeli bir bakışın ardından bitirdi bütün hayallerimi?
*
Sözüm vardı sana anne.
Her çocuk gibi ben de seni saraylarda yaşatmaya söz vermiştim.
Bitecekti bir gün çektiğimiz çileler.
Senin çilekeş ömrünü bir kelebek duası kadar zaman da olsa değiştirecektim.
Oysa bir kurşun sesi değiştirdi bütün hayallerimi.
Bitirdi.
Öfkeli bir namlunun ucundan çıkan sıcak bir demir,
Kıydı bütün gençliğime.
*
Her sabah sevgiyle okşadığın saçlarım kum içinde şimdi anne.
Göğsümün içinde bir ateş,
Kalbimde kanayan bir yara...
Ama ben kalp yarasını böyle hayal etmemiştim ki anne?
Böyle anlatmamışlardı bana.
Evet, nefes alamayacağını söylemişlerdi ama
Anlattıkları şey böyle değildi.
Kalbim, kanıyor anne.
*
Kurşun adres sormuyor anne. Namluyu ne yöne tutarsan gidip oraya yerleşiveriyor.
Kalbim serseri bir kurşuna ev sahibi şimdi.
*
Sanırım birazdan sana gelecek yokluğumun haberi.
Kim bilir belki seni yavaş yavaş alıştırmak için mülteci yalanlar söylerler.
"Yaralı" derler belki, "Hastanede tedavi altında" derler.
İnanma anne.
"Kazayla oldu" derler sonra,
İnanma.
Ardımdan yazılanlara, söylenenlere aldırma.
Kardeşliğimize kast edenlere
Bana, oğluna, canına kast edenlerden daha çok karşı çık.
*
İmtihanın da bu şimdi senin.
Büyük bir sabır düştü bahtımıza anne.
Hasretimizi dindirecek ve yeniden söyleyeceğiz türkümüzü,
Sakın unutma.
Sabret ve unutma,
Ki bir kalp yarası bitiremez türkümüzü.
Elbet bir gün, buluşacağız.
Bu, böyle yarım kalmayacak.
ACEMİLİKLER BAŞIMIZA DAHA ÇOK İŞ AÇAR
17 yaşında bir gencin bir polis memuru tarafından öldürülmesinin ardından yaşananlar bu tarz infial uyandıran meseleleri toplum olarak sağlıklı bir şekilde atlatabilmemiz için daha kırk fırın ekmek yememiz gerektiğini ortaya koydu.
Kısaca aklıma gelenleri yazacak olursam;
* Polislik gibi hem psikolojik olarak hem de bedensel anlamda zor bir mesleğe personel alınacağı zaman ince eleyip sık dokunmalı. Yoksa başka iş bulamadığı için sınava girenler ya da Ankara'da dayısı olduğu için sınavlarda 'kolaylık' gösterilenler ve devletin değişen yapısına uyum sağlayamayan sözde tecrübeli memurlar daha başımıza çok iş açar.
* Toplumu infiale sürükleyecek olaylara daha hassas yaklaşılmalı. İstemesek de bu olaylar yaşanabilir ama milyarlarca lira harcanarak düzeltilmeye çalışılan şehrin imajının yerle bir edilmemesi için sağlıklı bir koordinasyon şart.
* Olay belli ki hiç kamuoyuna açıklandığı gibi değil. Önce, "Ayağından vuruldu" denildi, sonra "Kaçarken vuruldu" denildi. En önemlisi de "Yanlışlıkla vuruldu" şeklinde bir açıklama yapıldı.
Ben konuyla ilgili bir kaç görüşmede olayın nasıl olduğunu neredeyse en ince ayrıntısına kadar öğrenmiştim. Eminim yetkililer de biliyordu ama açıklamalarda neden böyle acemice hatalar yapıldı ve kamuoyu doğru bilgilendirilmedi anlayamadım.
* Şehre atandığından bu yana çalışkanlığı ile tanınan ve gerçekten önemli işlere imza atan, bunu yaparken de asla mesai gözetmeden çalışan Sayın Valimiz bu konularla ilgili bilgilendirme yapılırken daha kucaklayıcı ve yapıcı bir açıklama yaparak toplumsal infiallerin de, kutuplaşmaların da, böyle bir olaydan bile nemalanmaya çalışanların da önüne geçebilir diye düşünüyorum.
* Düne kadar Suriyelilere demedik laf bırakmayanların samimiyetine kimse inanmıyor. Ancak hem vatandaşlarımızdan hem de Suriyelilerden bu işi kaşıyanlar, toplumsal bir ayrışmaya götürenler ve olaydan siyasi rant devşirmeye çalışanlara dikkat edilmeli. Gerekirse halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmekten haklarında soruşturma başlatılmalı. Bu mesele olaydan siyasi mesele devşirmeye çalışmak kadar basit bir mesele değil.
BU İŞLERE AKLIM ERMEDİ
* Maske dağıtımını ülkemizde eline yüzüne bulaştıran hükümet dünyaya sağlık malzemesi yardımında bulunuyor.
* Sokağa çıkma yasağı var ama marketler açık.
* Uzun zamandır evden dışarı çıkamayan 65 yaş üstü ve 20 yaş altı insanlarımızın psikolojilerini düzeltmek için neden hiç bir çalışma yapılmıyor?
BU İŞLERİ MERAK ETTİM
* Okullar belli ki açılmayacak ama karneler nasıl/neye göre verilecek?
* Bayramda sokağa çıkma yasağı olacak mı? Olmayacaksa şimdiye kadar alınan tedbirler boşa gider mi?
* Adana'da yakın zamanda bazı kurum müdürleri görevden alınabilir mi?