Siyasi partiler sözüm ona demokrasimizin temsilcileri.
Sözüm ona diyorum çünkü neredeyse hiç birisi, kendi içinde bile demokrasiyi özümseyebilmiş değil.
Mecliste grup kuracak kadar oy alabilme potansiyeline sahip partilerde, isimler genel merkez tarafından belirlenir ve onun dışında aday çıkmasına müsaade edilmez. Velev ki birisi yiğitlik göstere dursun (zaten kazanamayacağı) kongreden sonra anasından emdiği süt burnundan fitil fitil getirilir.
Mecliste grubu olmayan, seçimlerden sıfır virgül bilmem kaç oy alan ama aynaya bakınca kendisini iktidarın tek alternatifi olarak gören partiler, isim bulmakta zorlanır yada rica minnet birini aday gösterir. En sonunda salon kapasitesinin (salon dediysem sizin salondan biraz hallice bir yerin) onda biri kadarının dolmasıyla gerçekleştirdiğiniz kongre ile başkanı belirlersiniz.
Tabii, kongreler şölen (!) havasında geçmelidir. Herkese örnek bir kongre olmalıdır. Bunun için de tek yapmanız gereken şey; davul ve zurna eşliğinde bu zoraki seçimi gerçekleştirmektir. Hele ki çifte davul zurna oldu mu, o kongre tadından yenmez. İşte bu, demokrasi şöleninden başka bir şey değildir.
AK Parti kurulduğundan bu yana yüz kongrenin 99'unu, hep genel merkezin belirlediği bir adayla gerçekleştirdi. Bu yüzden bizi bir vatandaş/gazeteci olarak hiç heyecanlandırmadı ve kendi sistemine alıştırdı.
CHP ise şimdiye kadar hep Ak Parti'nin bu seçim sürecini eleştirmiş ve neredeyse hiç biri kavgasız, gürültüsüz geçmeyen, sandalyelerin ve salonda bulunan fırlatılmaya müsait bütün eşyaların havada uçuştuğu kongrelerle başkanını belirlemişti. Şimdi ise onlar da daha önce 'tek adam yönetimi' diyerek eleştirdikleri Ak Parti'ye uydu. "Başkanı başkası belirlese de yönetimde bizden birileri de olsun" diyerek çarşaf listeyi isteyen delegelerin isteği bile kabul görmedi. Yani çarşaf liste CHP için Adana'da tarih oldu.
Ben, bu sütunlarda bir kaç kez CHP'nin Adana ilçe ve il kongreleri hakkında, "CHP'nin kongreleri bu kez çok sönük geçecek. Bırakın ilçeleri, il Başkanı bile belli. Kimse boşuna adaylık düşünmesin çünkü 'tek adam' kimi isterse o seçilecek" yazmıştım.
Nitekim öyle oldu ve milletvekilleri de, belediye başkanları da, partinin diğer önde gelenleri de bu sürece etki edemedi. CHP Adana'yı kendi siyasi geleceğine yönelik şekillendiren 'Tek Adam' kimi istediyse o kişiler seçildi.
Yani iki partinin de kongreleri tat vermiyor. Genel Merkezlerden belirlenen isimlerin partililere dayatılması da demokrasiye uymuyor. İşin kötü tarafı, bu durum partilerin de bir adım ileri gitmesini sağlamıyor.
BU SORULARI CEVAPLAMADAN İDLİB'E OPERASYON OLMAZ
Suriye iç savaşı, uluslararası bir boyut kazanıp dünya devletlerinin gayrı resmi bir savaş alanına dönmesi, Türkiye açısından zamana ve şartlara göre değişebilen çok yönlü dış politika sisteminin benimsenmesine ve bu güne kadar hiç uygulanmayan bir sistemin uygulanmasına neden oldu.
Stratejik müttefikimiz (!) ABD'nin Suriye iç savaşına müdahil olup güya batı devletleri ile uluslararası koalisyon adı altında bölgeyi adeta işgal etmesi, buna Rusya'nın İran ve Suriye rejimi ile iş birliği yaparak Suriye topraklarını gayrı resmi ilhakı ile cevap vermesi, Türkiye'nin böyle bir politika gerçekleştirmesini sağladı.
ABD'nin DEAŞ ile örtülü birlikteliğinin ardından terörü (!) bitirme bahanesiyle, SDG çatısı altındaki PKK/PYD/YPG'ye açık destek vermesi ve bu terör örgütlerini Türkiye'ye saldırtması ülkemizi Rusya ve İran ile anlaşmaya itti.
Ancak rejimi kontrol altına al(a)mayan Rusya ve İran bir çok anlaşmanın delinmesine hatta iptal edilmesine yol açtı
Hal böyle olunca, Türkiye kendi göbeğini kendi kesti.
Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı Harekatları ile hem kendi güvenliğini hem de hakim olduğu bölgelerde genel huzur ve barış ortamını sağladı.
Şimdi sıra, büyük bir insani dramın yaşandığı İdlib'te ama bu kez işimiz daha zor.
ABD ile uzaklaştıktan sonra yakın ilişki içine girdiğimiz, çeşitli dev projelere ortak imza attığımız, S400 anlaşması yaptığımız Rusya bizi sırtımızdan vuruyor. Her ne kadar rejim güçlerinin saldırısı denilse de İdlib'te özellikle hava harekâtlarını Rusya yapıyor. Çünkü bölgede hava kontrolü onların elinde. Yani askerlerimizi Rusya şehit ediyor.
Türkiye ise bölgeye askeri sevkiyatlarını gerçekleştirirken, diğer ülkelerle de sorunun çözümü için diplomatik görüşmeler yapıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmalarından anladığımız kadarıyla eğer bu görüşmeler sonuç vermez ve Türkiye'nin istedikleri gerçekleşmezse, bu operasyon her ne pahasına olursa olsun başlayacak.
İdlib'e operasyon demek Suriye rejimi ile savaş demek. İşte burada konuşmamız, tartışmamız gereken çok önemli şeyler var;
- Bu olası savaş ekonomimizi nasıl etkiler?
- Rejimle savaşa girmemiz ve kazanmamız halinde ne olur?
- Rejimle savaşa girmemiz ve (Allah korusun) kaybetmemiz halinde ne olur?
- İdlib operasyonu Rusya ile ilişkilerimizi nasıl etkiler?
- İdlib operasyonu ABD ile ilişkilerimizi nasıl etkiler?
- İdlib operasyonu dünya ile ilişkilerimizi nasıl etkiler?
- Halk bu operasyona nasıl bakıyor, operasyonun sonuçları olası bir erken seçime nasıl yansır?
ŞAŞKINLIKLA TAKİP EDİYORUM
* Bir kulüpte hocalık yapan isimlere, o hocaların futbol oynadığı kadar yaşı olmayanların futbol dersi vermesini,
* "5N 1K nedir?" desen, "TV’de program adı" diyeceklerin, yaşları kadar medyanın içinde yer almış, yazı, haber, köşe yazmış insanlara gazetecilik dersi vermesini,
* Taraftarlıktan anladığı; bedava otobüslerle deplasmana giderken tesiste market yağmalamaktan ibaret olanların, başkalarına takım tutma adabından bahsetmesini.
GELİN BUGÜN
* Abdurrahim Karakoç'un bir sevda şiirini,
* İskender Pala'nın illa ki eskilerden bir öyküsünü,
* Senai Demirci'nin de bir Esma duasını okuyalım.