Sayın Kaymakamım!
Bugüne kadar Yüreğir'de çok önemli işlere imza attığınızı biliyorum. O yüzdendir ki; daha bir kaç yazı önce, "Yüreğir Başka Bir Şehrin İlçesi Gibi" başlığıyla bir yazı yayınlamıştım. Sizden önce o makama oturanların başlattığı güzel hizmetleri zirveye taşırken, yaşanan salgın hastalık sürecine rağmen ilçede birlik ve beraberlik havasının devamında, atanmışlar ve seçilmişler arasında kurduğunuz koordinasyon ile hizmetlerin vatandaşa ulaştırılması noktasında gösterdiğiniz gayret ve özveri herkesin takdirini kazandı.
Ben, hiç Yüreğir'de ikamet etmedim ama bu şehri çok iyi bilen, geçmişten bu güne şehrin neredeyse her ilçesini karış karış gezen bir gazeteciyim. Hangi ilçede nasıl değişimler yaşandığını, neyin ne olduğunu en iyi bilecek kişilerden birisi olduğumu da düşünüyorum. Yüreğir'de son yıllarda başlayan değişim ve dönüşüm hamlesini görmemek, takdir etmemek eğer cehalet değilse kesinlikle art niyetliliktir.
Sayın Kaymakamım!
Belli ki bunu hazmedemeyen bazı kesimler her şehirde, her ilçede yaşanabilecek küçük bir olayı Türkiye gündemine taşımaya hiç çekinmediler. Böylece hem ilçenin adı kötü bir şekilde anılacak hem de siz yıpranacaktınız. Olayın ardından yaşananlara bakınca maalesef bunu başarmış görünüyorlar. Hele de siyasetçilerin bu konuyu gündemlerine almasıyla birlikte ilçenin adı daha da çok yıprandı. Sizin kurduğunuz orkestranın içine yabancılar girince her kafadan ayrı bir ses çıkmaya başladı ve ortaya çıkan ses herkesi belki de en fazla sizi rahatsız eden kuru bir gürültüye dönüştü.
Kamuoyuna; "İlçe Kaymakamı'na ve Vefa Sosyal Destek Gruplarına Saldırı" başlığı ile yansıyan olayın ardından en çok canı yanan kişi biliyorum ki sizsiniz. Hiç beklemediğiniz bir anda, hiç istemediğiniz bir durumla karşı karşıya kaldınız. Kalbinizi kırdılar, ciğerinizi yaktılar. Psikolojik anlamda canınız çok yaktılar. Duymak istemediğiniz sözler duydunuz, okumak istemediğiniz yazılar okudunuz, haksız eleştirilere maruz kaldınız.
Bu yaşananları ne siz hak ettiniz ne de Yüreğir halkı hak etti ancak gelinen noktada olan oldu, yaşanan yaşandı ve bitti. Bazı durumlarda "Geçti, gitti" demenin kolay olmadığını, bazı yaşanan olayların derin izler bıraktığını ve tabir-i caiz ise "Gelip geçmediğini, delip geçtiğini" biliyorum ancak geçmişi geri döndürmeye hiç birimizi gücü yok.
Sayın Kaymakamım!
İnanıyorum ki, o istenmeyen olay yaşanırken bir takım insanlar yaşananları cep telefonlarıyla kayıt altına almaya sarf ettikleri çabayı olayları yatıştırmaya harcasaydı bütün bu yaşananlar bu kadar büyümeyecekti.
Yaşanılan elim olayda sizinle birlikte genç bir kardeşimizin de adı maalesef kötü bir şekilde anılmaya başladı. Dün öğrendik ki olayda adı geçen CHP Yüreğir Gençlik Kolları Başkanı Eren Yıldırım serbest bırakılmış.
Bu saatten sonra size büyük bir görev düşüyor. Siz devletsiniz. Bize büyüklerimiz, devleti hep 'baba' olarak anlattılar. Devleti her zaman 'büyük' bildik, 'büyük' gördük. İşte tam da bu aşamada yine bu büyüklüğü gösterecek olan sizsiniz.
Biliyorum yaşadığımız dönemde ilçe kaymakamı da olsanız her şey tek başına sizin alacağınız bir karar ile bitmiyor. Meselenin siyasi boyutları da düşünülüyor ve birileri üç-beş oy ve kendi istikballeri uğruna olması gerekenle olanı birbirine karıştırıyor. İşte bu yüzden o birileri, benim size yapacağım teklife de sıcak bakmayabilir ama artık meselenin siyasi boyutu bir tarafa bırakılmalıdır. Çünkü konu siyasi çıkar ve ikbalden daha öte, Yüreğir'in, Yüreğirlinin çıkarı ve istikbalidir.
Sayın Kaymakamım!
Şeyh Edebali'nin Osman Bey'e nasihatlerinden birisi olan; "İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın" fikrini idealize etmenizi ve hayata geçirmenizi tavsiye ediyorum. Bugünden tezi yok, o genç kardeşimizi makamınıza davet edin. Birlikte bir poz verin. Bir yanlış anlaşılma olduğunu vurgulayın ve Yüreğir için bundan sonra birlikte çalışacağınızı ifade edin. Az önce de yazdığım gibi bunun çok zor bir şey olduğunu gayet iyi biliyorum ama imkânsızı başarabilirsiniz. Başkalarının siyasi çıkarlarını önemsediğimiz müddetçe milletin çıkarlarını öteleyeceğimizi unutmayın.
Velev ki, o genç kardeşimiz de birilerinin baskısı ile sizin davetinizi geri çevirdi. Bu sizden bir şey eksiltmez. Bilakis insanların gözünde kıymet-i harbiyenizi daha da arttırır ve makamınızın yüceliğini gösterir.
Gelin, teklifimi değerlendirin. Çağırın makamınıza o kardeşimizi ve dağıtın Yüreğir'in üzerindeki kara bulutları.
SOKAĞA ÇIKMA SÜRECİNDE YAZILAN CEZALAR AFFEDİLSİN
Bize büyüklerimiz hep insanın öncelenmesi gerektiğini salık vermiş ve bu sözlerine Kur’an-ı Kerim'den delil getirmişlerdir. Maide Suresi 33. ayette Allah (cc), mealen şöyle buyuruyor; "Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur."
Yine devletin başına geçen insanlar sağcısıyla, solcusuyla hepsi (diğer yazıda da hatırlattığım gibi) Şeyh Edebali'nin, Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu Osman Gazi'ye şu nasihatini mutlaka birçok kez tekrar etmiştir; "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın."
Peki, benim kullandığım başlıkla bu yazdıklarımın ne alakası var? Aslında alakası çok. Çünkü bugüne kadar maalesef sağcısıyla solcusuyla ne kadar hükmet görmüşsek istisnasız hepsi insandan ziyade sermayenin daha doğrusu kapitalist düzenin devamından yana tavır göstermiştir.
Millete parmakta kalan balı yalatırken paraya hükmedenlere ne istemişlerse vermiş, arsızlıklarını, yolsuzluklarını görmezden gelmiş, onları affetmiştir. Bir çatışmaya girip de ceza yazdıktan sonra 'anlaşma' sağlanmışsa devlet, o kişi veya şirketlerin borcunu silmiştir.
Siz üç kuruşluk emlak vergisi borcunu ödeyemediğiniz için resmi kişi ve kurumlardan köşe bucak kaçarken kodamanların milyonlarca insanın vergi borcuna denk gelen ve vatandaşın rüyasında bile göremeyeceği miktardaki borçları bir gece yarısı düzenlemesiyle affedilmiştir.
Bela üstüne bela yaşadığımız 2020 yılının en büyük belası olan Korona virüs salgını sürecinde insanlar işlerinden olmuş, hem maddi hem de manevi kayba uğramışlardır. Sokağa çıkma yasakları ile de evlerine adeta hapsolmuş ve düzenleri değişmiştir. İşte bütün bunlara ek olarak bir de (bir takım işgüzarları hariç tutarak yazıyorum) çeşitli nedenlerle dışarı çıktıkları için ceza yemiştir.
Kimisi ekmek almak için, kimisi hasta annesinin yanına gitmek için, kimisi eczaneden ilacını almak için dışarı çıktığında yazılan bu cezaları devletin affetmesi gerekir.
Bu süreçte millet olarak birbirimize kenetlendik, devletimize sahip çıktık. Devletimiz de çeşitli bakanlıklar aracılığıyla gerçekten bu çok önemli sınavı çok başarılı bir şekilde atlattı ama bu yetmez. Yazılan cezaların affedilmesi eminim birçok insana can suyu gibi gelecektir.
YETMEZ AMA EVET
• Faizlerin düşmesi yetmez. Konut ve araç fiyatlarının artmasını da önlemek gerekir
• Camilerin kısıtlı ibadete açılması yetmez, 5 vakit camide ibadet yapılabilmesi gerekir.
• Yeni normale dönmek yetmez alınan önlemlerin takip edilmesi gerekir
GERÇEKTEN BİTMİŞİZ
• Sokağa çıkma yasağı başlar marketlerde ürünler iki katına çıkar
• Faizler düşer gayrimenkul ve araç fiyatları artar
• Aynı otelde aynı standarttaki odalar yabancıya düşük, vatandaşımıza yüksek fiyattan satılır