Zamanın ruhu değişim için CHP'nin kapısını dövüyor... CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve sözcüsünün Ekrem İmamoğlu'nu kastederek 'Tek bir kişinin isteği ile değişim olmaz.' demesinin ise, kapıya dayanan değişim talebinin boyutunu küçümsemek, değişim taleplerini siyasetsizleştirerek değersizleştirip kuvvetini azaltmaya çalışmak amacı taşıdığını düşünüyorum. Partinin kapısına değişim için dayananın sadece İmamoğlu olduğunu varsaymak, en başta İlhan Cihaner ve temsil ettiği parti içi sol kanat olmak üzere parti farklı politik hatların varlığını görünmez kılma amacı gütmüyorsa eğer, kapıdaki canavarın şiddetinin henüz idrak edilemediğini gösteriyor.
CHP yönetiminin değişim taleplerini soğutmak için 'kural ve kurulları' işaret ederek, aslen yasal bir opsiyonları kalmadığı için zorunlu olarak başlattıkları kongre takvimini işaret etmeleri ise hiç şaşırtıcı değil. Bütün CHP'lilerin birçok kez tecrübe etmiş olduğu gibi, olağan kongreler takvimi aslında bir siyasi cinayet mahalli olmaktan öte bir anlam taşımıyor. Erdoğan’ın ipini çekeceği kişiyi yargıya havale etmesi ve 'Bağımsız yargımıza güveniyoruz.' demesi gibi, yine CHP'lilerce iyi bilinir ki, olağan kongreler sadece bu dönemde değil, öteden beri parti yönetimini ellerinde tutanlarca tarihteki uzun bıçaklar gecesi misali muhalefeti boğmak için kullanılan, artık klasik haline gelmiş bir operasyon aracıdır.
Dolayısıyla, yukarıdaki tecrübeye sahip CHP'liler için, açık yenilgi ile çıkılan seçimler sonrası ulaşılması gereken güvenli liman, muhaliflerin partiyi yönetenlerce boğulacağı olağan kongre takvimi değil... Bütün CHP'lilerce bilindiği üzere, partiyi yönetenlerin yaşanılan bu ağır yenilgi sonrasında taşıdıkları emaneti partinin asli sahipleri olan kurultay delegelerine teslim edip onların gözünün içine bakacak şekilde yüzleşme cesaretinin de göze alınması gereken yer, olağanüstü kurultaydı. Bunu da bizzat yapması gereken kişi ise Genel Başkandı. Bu açıdan, partiyi yönetenlerin taşıdıkları emaneti kurultay delegelerine teslim etmek için neden en kısa rotayı seçmediği ya da seç(e)mediği ise herkesin bildiği bir sır...
Bu itibarla, CHP'de siyaset yapma ve politika yapıcı iradeye sahip olma iddiası taşıyanların, eğer rota çizme ve menzil belirleme gücünü ellerinde tutanların kurultay tarihini açık bırakarak ne yapmaya çalıştığını hala idrak edememişler ve partideki değişim için şartları yaratmak yerine hala bunu talep etme pozisyonlarını koruma kararındaysalar, şimdiki şartların sürekli ve kendi pozisyonlarının da değişmez olduğu yanılgısına kapılmamalarını öneririm.
Kazanılacak aday profili orta yerde dururken, bu ağır seçim yenilgisinin yaşanmaması için en başından beri uyarılar yapan birisi olarak, Erdoğan'sız bir Erdoğan rejiminin devamını sağlama almak için siyasi rüşvet dağıtmak başta olmak üzere bütün siyasi çıkış yollarını tıkayan bir mekanizma olarak tesis edilen Altılı Masa'ya ilişkin eleştirilerimin artık bilindiğini düşünüyorum. Şu anda da partinin yönetim kademesinde bulunanlarca partinin oturtulduğu ekonomi-politik hattı her daim eleştiren birisi olarak, partinin seçim başarısızlıklarının sorumluluğunu da taşımıyorum. Üstelik bu yönetici takımından daha uzun bir süreden beri CHP'de bulunmuş olmanın verdiği tecrübe ile ifade etmeliyim ki, partinin halkın çıkarlarını savunduğu çizgisinde samimiyetle tutulduğu ön kabulü ile, CHP yönetimi zihni körlük ve yönetici körlüğü olmak üzere çifte körlük ile malul durumda.
Bu çifte körlükten zihni olanı, parti yönetiminin, tek bir seçim dahi kazanamamak suretiyle önümüze çıkan sorunun nerede olduğunu idrak edememeleri şeklinde; yönetici körlüğü ise, bu sorunun doğru çözümünün ne olduğunun tespit ve çözüm iradesini doğru ortaya koyamama hali olarak ortaya çıkıyor.
Bu itibarla, bir kısır döngüye dönüşen değişim tartışmalarını doğru bir zeminde yürütebilmek adına, bir zincire dönüşen mağlubiyet serisinin sorumlusu olarak uygulanan politikaları görmezden gelip isimlere odaklanmak, eğer kasıtlı yapılmıyorsa, ahmakça bir yaklaşım.
Parti yönetimi, İmamoğlu, Cihaner'in ya da parti içindeki farklı politik kümelerin görünür kıldığı değişim eksenli talep ve tartışmaları sönümletmek için de kongre takviminin yeterli olacağını düşünüyorlarsa, büyük bir yanılgı içinde olduklarını söyleyebilirim. Değişim talebininin seslendiricisi hangi surette görünürse görünsün; gerçekte CHP'nin kapılarını döven zamanın ruhudur...
Kılıçdaroğlu'nun alevi olduğu yönündeki açıklaması ile kendisinin alevi ve kürt olduğu için seçilemediği ana fikirli tartışmaların sonucunun nereye evrilebileceğini geçen hafta aktardığım 'Resmi büyüterek bakınız' başlıklı yazımdaki tehlikeye tekrar işaret ederek, sadece CHP'lilerin değil, ülkemizin geleceğini düşünen herkesin Kılıçdaroğlu'nun üzerine titremesi gerektiğini düşündüğümün altını da çizerek devam edecek olursak, CHP'nin iktidara talip olabilmesi için geçirmesi gerektiğini düşündüğüm kabaca üç önemli değişimden bahsetmek mümkün: Ekonomik politikada değişim, örgütlerde değişim, söylemde değişim. Kısaca açıp bakalım:
Ekonomik politika
CHP başta olmak üzere Millet İttifakı, yoksullukla mücadele eden geniş kitlelere 'acı reçete' anlamına gelen neoliberal ekonomik politikalara dönüş dışında elle tutulur bir ekonomik politika alternatifi sunamadı. Seçmenin açıp okumaya zahmet etmediği anlaşılan mutabakat metninde yer alan bağımsız merkez bankası, rasyonel para politikası gibi vaatler zaten seçimin ertesi günü Mehmet Şimşek'in ekonominin başına geçeceğinin anlaşılmasıyla kadük kalmıştı. Buna karşılık ise iktidarın seçime giderken uyguladığı düşük faiz, büyüme ve istihdama dayalı politikanın seçmenden karşılık bulduğunu görmek gerekiyor. Son üç yıldır artan istihdam rakamlarının seçim sonuçlarını neden ve nasıl etkilediğine ilişkin özellikle sol görüşlü ekonomist ve akademisyenlerin detaylı analizlerinin dikkatlice okunması gerektiğini düşünüyorum. 'Acı reçetelere' alışkın olan özellikle iktidar seçmeni, yaygın kanının aksine hiç de aptal olmadığı için muhalefetin vaat ettiği sermaye dostu ve halk düşmanı neoliberal alternatife yönelmeye yeltenmedi, kötünün iyisi olarak iktidarın arkasında durmaya devam etti. (DEVAMI YARIN)