Rahmetli babamı ağır bir hastalık süresinin ardından kaybettiğimizde 2019 yılının Mayıs ayıydı. Bir insanın nasıl yavaş yavaş öldüğünü ve bu süreçte neler hissettiğini ancak ölümcül bir hastalığa duçar olanlarla onunla ilgilenen insanlar anlar.
Hastanelerde ya da gasilhanelerde insanlar ölümcül bir hasta veya bir ölü karşısında artık sıradanlaşmış işlerini yaparlarken adeta bir makine gibidir. Ne birkaç gün sonra öleceğini düşündüğü hastayla ne de önünde cansız bir şekilde uzanıvermiş ve artık parmağını kıpırdatacak mecali olmayan ölüyle bu bağı kurabildiklerinden yaşadıkları durum çok sıradanlaşmıştır onlar için.
Bizim için öyle değildi hâlbuki. Babamın her an yanı başında olan annem için de elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışan çocukları için de çok zorlu yeni bir imtihan vesilesiydi babamın hastalığı.
Hastalığını ilk öğrendiğimizde alanında ihtisas yaptığı söylenen her hastaneye gittik, onlarca doktorla görüştük. Bir doktor, babam yanından ayrıldıktan sonra bana şunu söyledi; "Bugünkü teknolojik imkânlardâhilinde sadece bir buçuk yıllık bir süreniz var. Babanızın yokluğuna kendinizi hazırlarsanız iyi olur."
Dediği gibi de oldu. O görüşmeden yaklaşık bir buçuk yıl sonra maalesef babamı akciğer kanseri nedeniyle kaybettik.
O günden bu yana bir yanımız hep buruk, bir kanadımız hep kırık. Kaldı ki biz bu konuda biraz şanslıydık. Çünkü hem devlet kanser hastaları için her imkânı önümüze sermiş, özel hastanelerde bile ücretsiz tedavi imkânı sunmuştu hem de babamın doktorları, doktorların asistanları, hemşireler çok kıymetli insanlardı. Elinden geleni fazlasıyla yapmaya gayret ettiler.
Bütün bu yaşadıklarım geçtiğimiz gün davet üzerine gittiğim bir dernektefilm şeridi gibi geçti gözümün önünden.
Merkezi İstanbul’da olan Umut Kanserle Mücadele Derneği yetkilileri telefon görüşmemizde yaptıkları hizmetleri anlattıktan sonra gitmeye karar vermiştim Adana’daki dernek binasına.
Altı katlı bir bina. Her bir katında farklı kanser hastalıkları olan insanlar var. Kimisi henüz küçücük bir çocuk, kimisi kadın kimisi yaşlı bu insanlar çaresiz bir şekilde tedavi olmayı bekliyorlar.
Fark ettiğiniz gibi önce devlet kanser hastaları için her imkânı önümüze serdi yazmıştım şimdi de çaresizce tedavi olmayı bekliyorlar yazdım. Cümlede bir sıkıntı yok. Sıkıntı bu insanların Suriyeli olması.
En azından bir kısmınızın Suriyeli dediğimde tüylerinin diken diken olduğunu tahmin edebiliyorum. Haklı olduğunuz konular da olabilir ancak bu duygularınızı ölümcül bir hastalığa tutulmuş insanlar için beslemeyin lütfen. Çünkü Suriyeli olmayı onlar seçmedi. Suriye’deki savaşı da onlar çıkarmadı.
Dernek yetkilileri ile konuştuğumda en büyük sorunlarının bürokratik engellerden kaynaklandığını söylüyorlar. Sınır kapısından girerken bu hastalara geçici kimlik belgesi yerine seyahat izin belgesi verildiğini bu yüzden de çok pahalı olan kanser tedavisine ve ilaçlarına para yetiştiremediklerini söylüyorlar. Hâlbuki birkaç ay önce durum böyle değildi. Hastalara geçici kimlik belgesi veriyorlardı ve bu insanlar ücretsiz bir şekilde tedavilerini olup, ilaçlarını alabiliyorlardı. İzin şartları ağırlaşınca ölümler de artmış maalesef.
Uzayan ve ağırlaşan bürokratik süreçler nedeniyle tedavisine başlayamadan hayatını kaybeden hastalar da olduğu söylediler. İşin kötüsü devlet bu politikasını devam ettirirse daha çok kişi ölecek.
Dernek kar amacı gütmüyor ve bağışlarla ayakta duruyor. Hastalar Türkiye’nin kontrolünde olan bölgeler ile İdlib’ten geliyormuş. En çok sorunu da İdlib’ten gelenler yaşıyormuş. Devlet refleksleriyle düşünürseniz kısmi haklılık payı bulabilirsiniz ancak bu sorunu da sınıra koyacağınız doktorlar ile rahatça aşabilirsiniz. Ayrıca refakatçilere bile geçiş izni verilmediği için sorun olmayacağını düşünüyorum. Yanlış okumadınız. Çocuk bile olsa Türkiye’ye girişine müsaade edeilen kanser hastaları eğer sekiz yaşını geçmişse tek başına ülkeye girebiliyorlar.
Küçücük çocuklar, yaşlı insanlar ve kadınlar. Bu insanlar hayatlarının geri kalan kısmını huzurlu bir şekilde geçirmeli ve tedavileri en iyi biçimde gerçekleştirilmelidir. Bu, insan hakları evrensel beyannamesinin 25. maddesinde de açıkça belirtilmektedir.
Konuyla ilgili sorun çok. Yazmaya ve çözüm bulmaya devam edeceğim ancak başta Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, Sağlık Bakanımız Sayın Fahrettin Koca’yı, İçişleri Bakanımız Süleyman Soylu'yu, Göç İdaresi Genel Müdürümüzü ve tüm bürokratları, Valimizi, Emniyet Müdürümüzü, İl Göç İdaresi Müdürümüzü bu hastaların derdine derman olmaya çağırıyorum.
Kanser hastası mültecilerin ellerinden tutun, ölmesinler.