Her yüzyılda dünyada bir kırılma noktası olduğu ve her asrın yeni bir lider çıkardığı söylenir. Bu asrın çıkaracağı lider kim olur henüz bunu söylemek için erken ama bazı emareleri de şimdiden görmüyor değiliz. Bunu başka zaman özel bir yazı halinde gerekçeleri ile yazacağım ancak şunu ifade edeyim; Bu yüzyılın Türkiye'nin başını çektiği bir uyanışa vesile olacağını ve küllerinden doğacak bir medeniyetin yeniden dünyada barışı ve huzuru sağlayacağını düşünüyorum.
Bununla birlikte yaşadığımız döneme bir pencereden değil de değişik açılardan bakmaya çalışanlar bazı gerçeklerin de farkındadırlar diye düşünüyorum.
Dünya yeni bir doğuma gebe diyoruz ama bu doğumun sonunda ne olacağı veya doğacak bebeğin sağlıklı mı yoksa sakat mı doğacağı bütün bu garipliklerin ardından ortaya çıkacak netlik sonrasında belli olacak.
Eğer uzun süre evinizde çeşme açmamışsanız musluğu ilk çevirdiğiniz zaman toz, kir, pislik, çamur akacağını tahmin edersiniz. Sonrasında gelecek olanınsa tertemiz, pak, içilecek bir su olduğunu bilirsiniz. Sanırım yaşadığımız zamandaki kirlilikler de böyle.
Sonunda bir güzellik, bir ferahlık, bir temizlik yaşayacağız ki bu kadar kirlendi dünya.
Malum sözü bilirsiniz; 'Günün en karanlık anı güneş doğmadan hemen önceki zamandır.' Artık güneşin doğma zamanı geldi. Yaşadığımız karanlık bu yüzden.
Başlıkta garip bir dönem yaşadığımızı belirtmiştim. Dünyaya baksanız da, ulusal veya yerel meselelere baksanız da bu böyle.
Örneğin eskiden tek kutuplu olan dünyanın bugün çok kutuplu bir hale evrilmesi ve o ihtişamlı, sözde medeni Avrupa’nın sömürü kaynaklarının tükenip paylaşacak ortak değerlerini de yitirmesi sonrasında 'hasta adam'a dönmesiyle birlikte yeni çağın kapıları daha hızlı açılmaya başlandı.
Gelişmiş denilen ülkelerin içindeki siyaset anlayışı dahi değişti. Bu ülkelerdeki muhalefetler hiç olmadığı kadar düşman birbirinde.
ABD’de ulusalcılar ve gelenekçiler adı konulmamış bir savaş yaşıyor. Yaklaşan seçimler öncesinde bunu daha rahat görebiliyoruz. Avrupa ise Arap ülkeleri gibi oldu. Yönetimi başka bir şey söylüyor ama halkları başka bir şey istiyor.
Önümüzdeki on yıllarda petrole olan ihtiyaç azalacak ve diğer madenler günlük hayatta daha çok kullanılmaya başlanacak. Her devlet gardını buna göre alıyor. En çok ihtiyaç ise suya olacak. Denizlerde yaşanan tartışmalar ve şimdilik en alt seviyede devam eden sürtüşmeler de bu yüzden. Denizlere hâkim olan dünyaya hâkim olacak. Suyu elinde bulunduran diğer ülkelerden daha avantajlı duruma geçecek. İşte bu yüzden dünya yaklaşan doğum öncesi en karanlık dönemini yaşıyor.
Ulusal gündeme geldiğimizde de aslında durum pek farklı değil. Birçok ülke gibi Türkiye’de siyaseten ikiye bölünmüş durumda. Bunun seçim sistemimizle alakalı olduğunu söylememiz elbette mümkün ama yeniden karılan kartlar nedeniyle kurulan ittifaklar olayların içine girmeyenleri ve "İlla bir tarafta olmam gerekmiyor" diyenleri şaşırtıyor. Zira düne kadar birlikte gördüklerimiz en keskin bir şekilde birbirinden ayrılmışken dün düşman gibi davrananlar bugün kardeş gibi hareket ediyorlar. Siyasi olarak,"Asla bir araya gelmez" dediklerimiz sıkı bir şekilde birbirine kenetlenmişken 'tek yumurta ikizi' denilen partiler bayramlaşma törenlerinde bile bir araya gelmez oldular.
Hal böyle olunca o siyasi partilere körü körüne bağlı insanların da kafası karışıyor tabi. Dün demediğini bırakmadığı partilerle bugün yol yürümenin nasıl büyük bir erdem olduğunu anlatmaya çalışıyorlar.
Durum yerel siyasette de farklı değil. Aynı parti içinde birazcık taraftar toplayanlar güç yarışına girip kendisine rakip gördüğü herkesi kirli oyunlarla yok etme telaşına girmişi durumda.
Çok geriye gitmeye gerek yok son bir haftada Adana özelinde yaşananlara baktığımızda bile durumun vahametini anlayabiliriz. Atananı, seçileni, en başından en sonuna bir şekilde kendisine koltuk kapan herkesi bu yarışın içinde görmek mümkün.
Yazdım ya; çok garip bir dönemde yaşıyoruz. Bakalım bu dönemi nasıl geride bırakacağız.