Bu yazı bir Zümrüd-ü Anka güzellemesidir. Küllerinden yeniden doğan bir medeniyet hikâyesinin nizam-ı âlem ülküsüne karşı çıkanlar, İ'la-yi Kelimetullah bayrağının burçlarda dalgalanmasını içine sindiremeyenler şimdiden okumayı bırakabilir.
Ne İngilizler gibi derin ve sessiz bir sinsiliğimiz var ne Amerika gibi külhanbeyi edasıyla işimizi sürdürüyoruz. Ne Rusya gibi kimsenin yaptıklarımızı bilmediği zannıyla ama herkesin her şeyden haberdar olduğunu bilmeden aptal bir kurnazlıkla büyüyoruz ne de Çin gibi hiçbir insani değeri önemsemeden yayılmacı bir politika uyguluyoruz.
Yaklaşık 20 yıldır ilmek ilmek işlediğimiz, nakış nakış dokuduğumuz ve adına büyük bedeller ödediğimiz menzile varmamıza az kaldı. Çabalarımızın meyvelerini yavaş yavaş görmeye başladık. Hasta adam dedikleri, içerden ve dışardan bin bir hainle yok ettikleri o büyük medeniyeti yeniden kurma zamanı geldi.
Yaprak yaprak döküldük, çiçek çiçek söküldük. Dalımızı kırdılar, kökümüzü sökmeye çalıştılar. Kısmen başarılı da oldular ama yeni bir doğuma gebe dünyada artık düzenleri yıkıldı. Tünelin ucunda ışık göründü. Şimdi yapmaya çalıştıkları tek şey o ışığa ulaşmamızı geciktirmek ama bunu da başaramayacaklar.
Zaman zaman yanağımızı okşayarak, zaman zaman kurdukları ekonomik düzen ile ezerek, bazen peydahladıkları ‘bizden’ bildiğimiz çocuklarla 'bir sağdan bir soldan' öz vatan evlatlarını katlettirerek, nihayetinde ışıkların açık olduğu gecelerin sabahında bir milleti karanlığa uyandırarak sürdürdükleri düzenlerinin sonuna geldik.
Üstten bakan, tepeden duranlara, cümle içinde 'ince'mesaj verenlere hak ettikleri ama anlamakta zorluk çektikleri dilden veriyoruz cevaplarımızı artık. İkiyüzlü hallerini, ikircikli davranışlarını çarpıyoruz yüzlerine. Işık görmüş tavşan gibi şaşkınlık ve çaresizlik dolu bakışlarını ve hem sahada hem masada sözlerimizle karşılarına dikildiğimizde süt dökmüş kedi gibi susuşlarını keyifle izliyoruz.
Bunun farkında oldukları için kudurdukça kuduruyorlar. Gemi azıya aldılar ama fayda etmeyeceğini kendileri de en az kadar bizim kadar iyi biliyorlar.
Geleceğimiz o günü, zamanın hasta adamları çaresizlikle bekliyorlar. Döneceğimiz ve ümmetin mazlumlarıyla kavuşacağımız o ümitli gün için artık geri sayım başladı.
Halka halka büyüyoruz. En yükseklere dikeceğiz bayrağımızı. Bozuk düzenlerin zincirlerini kırdık. Çarklarına çomak soktuk ve zalimler istemese de yürüyüşümüzü sürdüreceğiz.
Kardan aydınlığın bir sabah geleceğine yönelik hiç yitirmediğimiz inancımız yerini bir doğum heyecanına bıraktı.
Yolda bazı işaretleri göremedik belki. Çok zorluklar da yaşadık. Belki biraz daha yaşayacağız. Yanı başımızda 'dava adamı' bildiğimiz birilerinin ihanetini gördük/göreceğiz ama inanın hiçbir kutsal değeri olmayanların da ya 'seve seve' ya da sevmeden verdikleri destekle, hatta o hainlerle birlikte varacağız hedefe.
Yükümüz ağır evet ve yolumuz uzun ama omuz omuza verince ne yük dayanır ne yol farkındayız. O ezik, dışlanmış hallerimiz yok artık.
'Bir Adam' çıktı ve özgüven aşıladı hem bu öncü milletin evlatlarına hem de mazlum ümmetin çocuklarına. Artık ne yol yorar bizi, ne yürümek ne de bu yolda ölmek. Yorulmak ve vazgeçmek kelimelerini sildik sözlüğümüzden.
Defalarca şahit tuttuk halimizi. Söz dili ile değil hal dili ile haykırdık sevdamızı. Eşten, dosttan, arkadaştan vazgeçtik. Yardan, serden geçtik. Daha ödeyeceğimiz çok bedel var biliyoruz. Ödemeye de hazırız. Sonunda kazanan biz olacağız. Kazanmak dedikse hemen dünyalık çıkardan bahsettiğimi düşünmeyin. Bizim işimiz seferle zafer nasip işi. Ancak iman ettiğimiz bir gerçek var; Herkes çalıştığının karşılığını alacak. Hazana durmuş bahçelerimizdeki çiçek açsın diye yapraklarımız, güller açsın diye gülistanımızda çilemizle yoğuruyoruz emeklerimizi.
Baltalarımız ellerimizde. Hazırız zamanın putlarını kırmaya. Şimdi bir ses bekliyoruz hepimiz. Sur çalmadan önce gerçekleşecek ve âleme nizam verecek o kutlu sesi.
Toparlanın. Geliyoruz.