20 Haziran tarihinde bu köşede "Sigorta Çetesine Büyük Operasyon Geliyor" başlıklı bir yazı yazmıştım. Aradan hayli zaman geçtikten sonra konuya dair bilgisi olduğunu söyleyen bir kişi beni aradı. Kendisinin Adana’da iş yaptığını, iş yerinin kurumsal firmalarla çalıştığını ve her geçen gün daha farklı anlaşmalar yaptığını belirterek yazdığım yazıya itirazları olduğunu söyledi.
Bugüne kadar gerek radyolarda, gerek televizyonlarda gerekse bu köşede düşüncelerimizi paylaştıktan sonra insanların itiraz ettiği bölümler hep olduğu için açıkçası şaşırdığımı söyleyemem.
Beyefendi ile daha sonra da birkaç kez uzun uzun konuştuk. İtiraz ettiği iki husus vardı. Birincisi; Bu tarz haberlerle, yazılarla, yorumlarla Adana’nın zaten olumsuz olan imajını daha kötü etkilediğimizi ifade etti. Ben düşüncesine saygı duysam da açıkçası onun gibi düşünmediğimi ortada bir sorun varsa bunun kamuoyuyla paylaşılmasının biz gazetecilerin bir görevi olduğunu böylece ortadaki yanlışlıkların düzeltilebileceğini aksi halde kötülüğün bertaraf edilemeyeceğini söyledim.
Birinci itirazında her ne kadar farklı düşünüyor olsak da ikinci itirazına diyecek tek kelime bulamadım. Eşinin fotoğraflarını sosyal medya hesaplarından ele geçirip iletişim kısmına kendisinin telefonunu yazarak ahlaksızca paylaşımlar yapıldığını söyledi. Bana da bir ekran görüntüsü gönderdi. Bunu da kimin yaptığını bildiğini savcılığa vereceğini ifade etti.
Ben kendisine de söylediğim bir şeyi buradan da yazayım; En üst yöneticiden en sıradan vatandaşa varana değin kimin ne yaptığı bir vatandaş olarak beni ilgilendirmez ancak konu kamuya yansıyacak bir konuysa ben o konuyu gündemime alır ve düşüncelerimi de kamuoyuyla paylaşırım. Doğru yaptığımı düşündüğüm bir konuda da kimin ne dediğine bakmam. Yazdığım yazıyla ilgili de bir yetkili davet edip bilgime başvurmak istediğinde tüm bildiklerimi onlarla paylaşırım. O yüzden meselenin hukuk boyutu önemli ama daha önemli bir boyutu var; ahlak. Bundan dolayı bu kısımdan sonrasını işin hukuki boyutunu ayrı tutarak yazmak istiyorum.
Maddi çıkar gözetmek uğruna masum bir insanın namusuna halel getirecek işi kim yaparsa yapsın o kişinin kanında bir sorun vardır. Kişisel çatışmaları aile üzerinden belki de bir faciaya sebebiyet verecek şekilde çözmeye çalışmak en basit deyimiyle ahlaksızlıktır. Bunu yapan kişi/kişilerin de en ağır cezalara çarptırılması gerekir. Ceza evleri ıslah evleridir ancak ahlaksızlık kanına işlemiş bir adamı ıslah etmeniz kolay olmaz. O yüzden namus kavramını ağzına sakız eden kim varsa en çok onunla mücadele etmek gerekir.
Çeteler gelir, gider. Operasyon yapılır çökertilir.Sonra yeni bir çete yapılanması oluşturulur. Zaten çoğu üç-bey ay/yıl yattıktan sonra kaldığı yerden devam ediyor faaliyetlerine. O kadar rahatlar ki. Cezaevi bir nevi dinlenme yeri gibi onlar için. Bu memlekette savcının çete lideri, uyuşturucu ile mücadeleden dolayı ödül almış polisin uyuşturucu kuryesi olduğuna şahit olduk. Bundan sonra da şahit olabiliriz. Bunlar bir şekilde halledilir önemli olan namus kavramı üzerinden bel altı vuranların bertaraf edilmesi.Edebi, doğruluğu, dürüstlüğü ilke edinmediğiniz müddetçe maalesef çok daha büyük sıkıntılar yaşanabilir. İşte bu yüzden ahlak ve maneviyatı, vicdanı, doğruluğu, dürüstlüğü o unuttuğumuz 'Anadolu İrfanı'nı yeniden hayata geçirebilmemiz lazım. Bunu başarabilirsek zaten ne çeteyle işimiz olur, ne illegal yapılanmalarla ne de kul hakkıyla.
Bunu da kanun gücüyle, zorlamayla başarmayız. İlla eğitim, illa eğitim.