Korona virüs günlerinde hepimiz hayata ve insanlara karşı duruşumuzu ve düşüncelerimizi yeniden gözden geçirme imkânı bulduk. Hepimiz, en yakınlarımız başta olmak üzere tanıdığımız insanlardan ayrı kaldıkça onlara karşı özlemimiz ya da onlarsız bir hayatın bizde oluşturduğu boşluğu düşündüğümüzde her birinin gözümüzdeki, gönlümüzdeki yerini yeniden belirledik. Bu söylediklerimden bazı insanlar müstesnaydı. Bu sıkıntılı süreci yavaş yavaş geride bırakmaya başladığımız şu günlerde her şey normale doğru dönmeye başlamışken bu yazıda o müstesna insanlara teşekkür etmek istiyorum.
Bu müstesna grubun başında sağlık çalışanları geliyor. Elbette onların da rutin bir şekilde çalışanları olduğu gibi canını dişine takarak, günlerce evine uğramadan, ailesini görmeden, eşine ve çocuklarına sarılamadan, anne-babasının elini öpemeden bu süreyi geçirenleri de oldu. İşte bu insanların tek derdi ülkesi ve bu ülke insanlarının bu süreci en az hasarla atlatması, hastalananların da bir an önce sağlıklarına kavuşmasıydı. Sağlık çalışanlarının büyük kısmı bu durum kendileri için yasal bir zorunluluk olsa da asla kendileri üzerinde bir baskı görmeden fedakârca çalıştılar, çalışmaya devam ediyorlar.
Sağlık çalışanlarına bir de Vefa Destek Grupları'nda gönüllü olarak çalışan fedakârlar eklendi. Bu gruplarda görev alanlar mesai mefhumu gözetmeden hele şu mübarek Ramazan günlerinde bile oruçlu halleriyle ihtiyaç sahiplerinin yardımına koşuyorlar. Vefa Sosyal Destek Grupları'nda görevli 'gönüllü' memurların çoğunluğunu imamlar ve öğretmenler oluşturuyor. 26 Mart 2020 tarihinde bu köşede; "Öğretmenler ve İmamlar Bu Süreçte Ne Yapacak?" başlıklı bir yazı yazmıştım. Orada okulların ve camilerin kapandığını vurgulayarak toplumun önderleri (olmak zorunda) olan ve hem bu günümüzü hem de geleceğimizi şekillendiren öğretmen ve imamların bu süreci kendilerine yakışır bir şekilde atlatmaları gerektiğini ifade etmiştim.
Onların birçoğu gerçekten de bu süreci en verimli şekilde geçirdi, geçirmeye devam ediyor. Valilik, kaymakamlıklar, belediyeler, İl Sağlık, Milli Eğitim, Diyanet ve STK'lar ellerinden geldiğince bu sürece katkı koydular. Bu fedakâr insanların hakkını ödememiz çok zor. Bir vatandaş olarak hepsine ayrı ayrı teşekkür borcumuz var. Bu borcu aslında yöneticilerimiz bizim yerimize yerine getirmeye başladı.
Yüreğir Kaymakamı Oğuzhan Bingöl, Vefa Sosyal Destek Grupları'nda gönüllü devlet memurlarını teşekkür belgesi ile ödüllendirmiş. İnanıyorum ki hiç birisinin böyle bir beklentisi yoktu ama bu ince davranış bundan sonrası için de bir teşvik anlamı taşır. İyiliği güçlendirmek ve kötülüklerle en doğru şekilde mücadele etmek için bu gerekli bir adımdı ve bu adımı ilk olarak Yüreğir Kaymakamı atmış oldu.
Yüreğir son bir kaç yıldır diğer ilçelerden kendisini ayıran çeşitli etkinlikler ve organizasyonlarla da adından söz ettiriyor. İlçenin atanmış ve seçilmiş yöneticilerinin birbiri ile uyumu da bundan büyük bir etken.
Yüreğir Kaymakamlığı bir şeyi bence eksik bıraktı. Bu süreçte yine Vefa Sosyal Destek Grupları ile beraber çalışıyor olsa da çeşitli yardım kuruluşları ve STK’lar da alanlardaydı. Başta İHH olmak üzere birçok STK işin içerisine değil kolunu, gövdesini koydu. Bir teşekkür belgesi de o insanlara verilebilir.
Bir de dikkatimi çeken bir şey oldu; Yüreğir Belediye Başkanı Fatih Mehmet Kocaispir ihtiyaç sahibi ailelere belediye tarafından yapılan yardım kolilerinin üzerine isim yazmamış. Hâlbuki biz alışmıştık başta Büyükşehir Belediye Başkanları olmak üzere, belediye başkanlarının koca koca yazılarla isimlerini yazmalarına, hatta boy boy fotoğraflarını eklemelerine. Fatih Başkan burada güzel bir farkındalık ortaya koymuş. Nasıl ki zaman zaman eleştiriyorsak burada da bir teşekkür borcumuz da O'na var.
Yüreğir ile ilgili önümüzdeki zamanlarda çok daha güzel gelişmeleri paylaşacağımı belirterek bu bölümü kapatalım. Bir kez daha Yüreğir ilçesinde atanmış, seçilmiş görev yapan yöneticilere, bürokratlara ve elbette ki fedakârca gönüllülerin tamamına ayrı ayrı teşekkürler.
TGS GAZETECİLERİN HAKKINI ARASIN ALGI ÇALIŞMASI YAPMASIN
Türkiye Gazeteciler Sendikası geçtiğimiz günlerde bir sosyal medya çalışması yaparak işsiz gazetecilere vurgu yaptı. Böyle bir farkındalık elbette yapılmalıydı ancak sorunlar gündeme getirilirken gazetecilik ilkeleri göz önünde bulundurulabilmeli, toplum nezdinde olumsuz algı oluşturacak davranışlardan uzak durulmalıydı.
Çok konuşulmuyor olsa da gazeteciler çok zor günler yaşıyor. Birçok sorunun çözümünde kilit rol oynasak da 'terzi kendi söküğünü dikemez' misali kendi sorunlarımızın çözümünde bir türlü başarılı olamıyoruz. Meslektaşlarımız birçok sorunla karşı karşıya. Bunlardan en önemlisi de işsiz kalma korkusu.
Sosyal medyanın gündeme gelmesi, basılı gazete ve televizyonlara olan ihtiyacı azalttı. Bir de yerel imkânlarla bu işi yapmaya çalışıyorsanız işiniz daha zor. TGS’nin son çalışması ilk bakışta bu sorunlara bir çözüm bulunması adına yapılmış gibi gözükse de hem toplumun büyük kesiminin inançlarına yönelik olumsuz algı oluşturacak yazıları hem de cinsiyetçi görselleriyle tepki çekiyor.
TGS’nin yayınladığı bir görselde kamuoyunun her kesiminden büyük tepki gören bir olayı gündeme getirmiş. Getirmiş ama fecaat cümlelerle.
Bir öğretmenin ahlaksızlığını yazarken görselde adı geçen kurumun sanki tüm yurtlarında bu yapılmış/yapılıyormuş gibi gösterilmiş.
Gazetecilik, ahlak ve namus ilkeleri üzerine kurulursa anlamı olan bir meslektir. Yoksa sırf yapılsın diye yapılırsa işte o zaman toplum nazarında bir ağırlığımız kalmaz.
Yayınlanan görselden sonra aklımda bazı sorular oluştu. Umarım TGS'nin yöneticileri veya muhatapları bir şekilde bu sorulara cevap verebilirler;
* Bugün, örneğin TGS'nin bir şubesinde birisi ahlaksızca ve namussuzca bir işe imza atsa bu bütün TGS şubelerini bağlar mı?
* O ahlaksızlığın yapıldığı şubedeki diğer insanları bağlar mı?
* Peki, TGS'de resmi olarak çalışmayan, gönüllü birisi ise o ahlaksızlığı yapan ama olay TGS şubesinde yaşanmışsa, o şubeyi (kurumsal olarak) bağlar mı?
* Çok merak ettiğim bir şey daha var; Neden bütün görsellerde 'öne çıkartılan' gazeteciler hep kadın? Tamamı erkek olsa cinsiyetçi bir tablo ortaya çıkacaktı da şimdi çıkmadı mı?
* TGS bu görsellerle nasıl bir mesaj vermek istedi?
İşte, ahlaksızlık ve namussuzluk bir de budur. O cenahın klasik deyimi ile yazayım; namus sadece iki bacak arasında değildir. Bu yüzden Türkiye Gazeteciler Sendikası algı yapacağına işine baksın ve gerçekten zor durumda olan gazetecilerin sorunlarının çözümü için bir şey yapsın. Sorsak 'yaptık' derler belki ama ne yaptılar acaba?
İki gıda kolisi dağıtıp, üç görsel yayınlayarak, her gün kendi gibi düşünmeyenleri öteleyerek mi gazetecilerin sorunlarına çözüm bulacaklar?
KORONA BELASI GEÇİNCE
* Daha çok sevelim
* Daha çok kıymet bilelim
* Daha çok sarılalım
KORONA BELASI GEÇSE DE
* Sağlığımıza daha çok dikkat edelim
* Temizlik ve hijyen konusunu unutmayalım
* Her ortamda sosyal mesafeyi gözetelim