İkinci tehlike ise, Cumhurbaşkanı adayı gösterilse idi seçimi alacağından emin olduğum Ekrem İmamoğlu'nun hem CHP tabanında, hem de genel kamuoyu nezdinde, aurasında ciddi bir düşüş olduğu gözleniyor. Değişimin yüzü olarak görülüp kabul ediliyor olsa da değişimin niteliğini hala ortaya koymaması nedeniyle izleyeceği çizginin belirsizliği ve geminin battığı kanaatine kapılır kapılmaz farelerden bile atik davranıp gemiyi terk edip değişim diyerek kendisinin çeperine yerleşenlere karşı bir tutum al(a)maması gibi semptomlar, kendisini ünlü Alman masalındaki fareli köyün kavalcısı pozisyonuna düşürebilir.
Kaptan köşkündeki Kılıçdaroğlu ve orayı gözüne kestiren İmamoğlu taraflarının her ikisi için birden var olan en büyük tehlike ise partinin iki ucundan çekiştirilirken ortadan ikiye parçalanması olabilir. Bunu (şimdilik) ikisinin de isteyeceğini düşünmüyorum. Ama, bu da ihtimal dahilinde düşünülmeli. Zaten, seçim sonuçları ne olursa olsun ülkenin yönetilmezliğinin artacağını, bu ihtiyaca yanıt üretemeyen siyasi iklimin değişeceğini ve tablodaki mevcut parti ve aktörlerin güç kaybedeceğini, yeni dengelerin yeni güç ilişkileri ortaya çıkaracağı gelişmelere hazır olunması gerektiğine de daha önceki yazılarımda işaret etmiştim.
Sonuç olarak, her şeyi çöpe atmamak ve en önemlisi çok kıymetli yılları kaybetmemek adına, isim eksenli tartışmaları bir tarafa bırakarak, benim de seçim yenilgilerinin ana nedeni olarak gördüğüm politik hattı onarıp yeniden oluşturabilmek gerekiyor. Bunun için yapılması gereken, seçim yenilgisini beslendikleri ambarın su alması olarak görüp kaçışan farelerin çığlıklarına kulakları tıkayıp, ne yenilgilerden, ne de politik hattın tahribatından sorumlu olmayan, ancak yalnızca sorumluluğu olmamasının dışında yeni bir politik hat tarifi de yapabilen parti içi kümelere siyaset alanı açmak, açabilmek gerekiyor.
Bu başarılabilirse de eğer, sadece parti içi iklim nefes alınabilir seviyeye ulaşmakla kalmaz, ülkemizin bütün sorunlarına karşı etkili bir yaklaşım getirebilecek parti içi mekanizmalar yeniden işlevsel hale getirilebilir. Partinin demokrasi refleksi gelişir, parti içi demokrasisi gelişen CHP ülkenin siyasi iklimini de değiştirme kapasitesine ulaşır.
İktidarın hukuk tanımazlığının son örneği olan gazeteci ve namuslu bir entelektüel olarak Merdan Yanardağ'ın, ülkemizin en önemli sorunlarından birisi hakkında (hükümet üyeleri hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da her türlü sözü söylemeyi yalnızca kendi tekellerinde görüyor olmalı) düşüncesini açıkladığı için bırakın tutuklanmasını önlemeyi, değişecek iklimde iktidar hukuku bu şekilde ayaklar altına almayı düşünmeye dahi cesaret edemez hale getirilebilir. Bunun başarılabilmesi ise, her konuda olduğu gibi, isimler üzerinden yapılan verimsiz tartışmalara değil, ancak yeni politik eğilimler sonucu siyasi iklimin tümüyle değiştirilebilmesine bağlıdır.
Ateşi 30 yıldan bu yana yüreğimizi yakan Madımak'ın hesabının sorulamamasının da, bu ağır katliamın zaman aşımı tehlikesiyle karşı karşıya bulunmasının da sebebi ülkemizde eğemen olan karanlık siyasi iklim.
Bir avuç oligark dikensiz gül bahçesinde rahat etsin diye CHP parti içi demokrasiden ‘temizlenerek’ bütün yaşam belirtileri kurutulduğu için, ülkemizde yaşanan ağır insan hakları ihlallerinin hesabını sorabilecek bir siyasi iklimin oluş(a)mamasını dert etmiyor, edemiyor.
Bu karanlık, kendisine çizilen sınırları kabullenerek siyasi tahayyül oluşturanlar tarafından dağıtılamaz. İhtiyaç olan şey halkçı, kamucu, bağımsızlıkçı, gümbür gümbür gelen paradigma değişimine öncülük edebilecek vizyoner ve ilerici bir siyasi iradedir. (SON)