Kemal Bey'in, CHP'nin kurduğu Cumhuriyet ve bu Cumhuriyetin kolonlarını oluşturan demokrasinin tahrip edilerek dinci, mezhepçi bir sığlık limanına dönüşen ülkemizi bu karanlıktan çıkaracak bir ekonomi politik hat oluşturmak, ya da en azından partinin bunu savunacak kodlarını yok etmemek için mücadele etmesi gerekirken tam aksine, CHP'nin kuruluşundan bu yana mücadele ettiği bir yola sapmasına, seçmen sosyolojisini, toplumun bir bütün olarak değer yargılarını, yaşam biçimini, kültürel kodlarını değiştiren ve ülkenin geleceğini karartacak menzille örtüşen bu rotaya girmesine şaşanlara şaşırıyorum. Tüm bunların, yani Kılıçdaroğlu ve çevresindeki oligarkların yönetimindeki CHP'nin ekonomi politik hattı değerlendirilip analiz edilmeden, yani olayları, yaşananları Kılıçdaroğlu'nun ve arkadaşlarının yönetim beceriksizliği olarak değerlendirip partinin bu yola sokulmasının nedenleri analiz edilmez ise, giriş paragrafında Karayılan'ın tespitinin ne anlama geldiği anlaşılamaz.
Dolayısıyla Kılıçdaroğlu'nun ne yaptığını, kaptan köşkünde oturduğu geminin rotasını, menzilini ve CHP içinde yaptıklarını unutmadan, aslında Türkiye'nin geleceğinde CHP'yi nereye konumlandırdığına bakmak gerekir diye düşünüyorum. Bunu yapabilmek için ise sadece son seçimler üzerinden bir değerlendirme yapıp, olmuyor, olamıyor diye feveran etmek yerine, göreve geldiği 13 yıldan bu yana ısrarla sürdürdüğü çizgisinin tartışılması, mümkünse parti içinde ideolojik bir tartışma hattı açılması ve yine eğer mümkünse Kılıçdaroğlu'nun (Genel Başkanlığı istemediği sürece bırakmayacağını bilerek) bu hattın oluşmasına katkıda bulunması, bulunabilmesi için yaşanan tartışmaları kişiler üzerinden değil ideolojik bir zemine oturtup parti örgütünü teşvik ederek parti içinde farklı kümelere nefes alacak alan açılması için zorlamak daha rasyonel olabilir.
Eğer, bu parti örgütü ve seçmen üzerinden oluşturulamaz ise işte o zaman Karayılan'ın ifade ettiği ve aslında bir gelecek tasarımına dayanak oluşturan bu sözlerin sadece CHP içindeki işleyişine karşı çıkmak, tüm Türkiye ve hatta tüm dünyada enine boyuna tartışılmasını sağlamak gerekiyor. Çünkü bu sadece CHP ile sınırlı bir tasarım ol(a)mayacak kadar kapsamlı olabilir.
Bağlayacak olursak; Kılıçdaroğlu'nun seçime ramak kala 'aleviyim' demesi, sonrasında hem parti içinde başlayan ve kamuoyunca da tartışılan alevilik meselesi ile Karayılan'ın sözleri yerli yerine oturtulacaksa; yukarıda özetlediğim bazı karar ve sonuçların yaşanmasına yol açan 2010 kurultayına ilişkin soruların ve hem kurultaya gidilirken, Önder Sav'ın o tercihi neden yaptığı ve hem de günümüzdeki parti içi tartışmalara konu olan meseleleri bütünlüklü olara değerlendirebilmek gerektiği kanaatindeyim. Resmi büyüterek bakmaz ise, isimlerde düğümlenen sonuçsuz ve meselenin özünü ıskalayan tartışmalarla hem CHP'nin hem de Türkiye demokrasisinin daha da mevzi kaybetmesi işten bile olmayacaktır... (SON)